28 Şubat 2018 Çarşamba

ŞUBAT AYI DEĞERLENDİRMESİ





Resimde gördüğün benim yeni sukkulentim. Kız kardeşim cumartesi günü hediye etmişti.  Sukkulentler de kaktüs familyasından. Zannımca kaktüslere göre daha çabuk büyüyorlar. Kısa sürede gözle görülür derecede boy attı sukkulentim. 🙈

Yeni arkadaşımla da tanıştırdığıma göre seni şubat ayı değerlendirmesine davet ediyorum. Bu yazı bu ay yaptıklarımla ilgili olacak.

Bu yılki hedeflerimden biri de çok kitap okumaktı. Şubat ayında bu konuda  sınırlarımı zorladım. Vakit bulamıyorum bahanesine son verdim ve bu ay tam beş kitap okudum.

Yine çokça film izledik kız kardeşimle. Mart ayında da kitap okuma hedeflerim var. Buna ilaveten insanlar ve eğitim üzerine belgeseller izleyip seninle blogumda paylaşmayı düşünüyorum.

Birkaç gün aksaklık olsa da bloguma düzenli olarak yazı girmeye çalıştım. Şubat ayına dönüp bakınca ''Nasıl başarmışım ben bunları'' demekten alıkoyamıyorum kendimi.

Kış mevsiminin son ayı, şubat. Karsız bir şubat oldu. İçimde burukluğa sebep olan tek neden bu olsa gerek. 

Senin şubatın nasıldı?

26 Şubat 2018 Pazartesi

MEKTUP ARKADAŞIMLA İLK GÖRÜNTÜLÜ KONUŞMAMIZ






26 Şubat, Pazartesi.

Bugünümü unutmamak adına ve çok mutlu olduğum için duygularımı yazıya döküp seninle de paylaşmak istedim.

Blogumda benimle yol arkadaşı olanlar dünyanın çeşitli yerlerinden insanlarla mektuplaştığımı ve görüştüğümü bilirler. Bu görüşmeler hep mesajlaşma yoluyla oluyordu. Ta ki dün akşam Malezyalı mektup arkadaşım Nana'nın attığı mesajda görüntülü arama teklifini görene kadar.

Bugün annemle dışarıdaydık. Eve geldiğimde Nana'dan gelen mesajları gördüm. Görüntülü arama için biraz beklemiş. Çünkü onun ülkesiyle benim ülkem arasında 6 saatlik bir zaman dilimi farkı var. 

Vee görüntülü aramayı gerçekleştirdik. Ya nasıl desem. Sanki yıllardır çok yakınmışız, yüz yüze görüşüyormuşuz gibi hissettim. Benimle onun arasındaki tek fark konuştuğumuz dildi. Bunu ortak dil ingilizce ile hallettik. Yaklaşık 50 dakika konuşmuşuz. O kadar farklı bir his ki. Çok duygulandım ama çok da mutluyum. Nana annemle ve kız kardeşimle bile tanıştı. O da söz verdi bir sonraki sefere ailesi ve arkadaşlarıyla tanıştıracak beni. Bakalım neler olacak?🙈

25 Şubat 2018 Pazar

MISTY





16 bölümlük kore dizisi.
 Ji Jin He'nin dizisi olduğunu görünce izlemeye karar verdim. Bu diziden önce     I Have a Lover'da başrol oyuncusuydu. Misty dizisindeki kadın ve erkek başroller oldukça tanınmış, iyi oyuncular.

Başrol kadın dizide Go Hye Ra'nı canlandırır. Televizyon kanalında çalışan ve 21.00 haberlerini sunan bir spikerdir. Aynı zamanda da kariyerinde ilerlemeyi sürdürmek ister. 

Diğer başrol adam da bu spiker kadının kocasıdır. Eskiden ünlü bir savcı olan adam şimdilerde normal bir avukattır. Bu iki başrolün evlilikleri biraz farklıdır. Kadın, adamla tek şartla evlenir.Bu şart da kariyerinde kocasının adını, zenginliğini kullanarak ilerlemektir. Ama avukatımız karısını böyle olmasına rağmen sever ve onunla gençlik zamanlarında evlenmeyi göze alır.

Go Hye Ran dizide çok güçlü, özgüvenli, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın karakter olarak karşımıza çıkmış. 

 Go Hye Ran, sunacağı haber için bir röportaj yapacaktır. Bu röportajı yapacağı kişi de geçmişinde tanıdığı bir adam olur. İsmi Kevin Lee'dir. Bu ikisinin yolları kesişir ve maziyi hatırlar.  Aradan zaman geçer ve Kevin Lee bir kazada ölür. Olaydan sorumlu dedektif kazanın cinayet olduğunu savunur ve bununla ilgili deliller toplar. Baş şüpheli de spiker kadın olur. Gizem, dram ve biraz da hukuk barındıran iyi bir dizi.

PAZAR 6'LISI | KIŞ OLİMPİYATLARI





Pazar günlerinin 6'lısı. 
Sevgili Eslem'in blogunda sıkça görüyoruz bu pazar 6'lılarını. Hep yapmak istiyordum ama ya unutuyordum ya da fırsatını bulamıyordum. Dün akşam onun yazdığı yazıyı okuma fırsatım oldu ve ''Tamam. Yarın pazar ve bu pazar 6'lısına ben de dahil olacağım'' dedim ve işte geldim buradayım! 🙈 Eslem'in yazısı için de buraya tıklaa! 💙

Bu haftaki pazar 6'lısının teması kış olimpiyatları ile ilgiliymiş. İstanbul'da bu kış kar göremesek de  kış olimpiyatları çok iyi gelecek bizlere. O halde başlasın Tuğçe'nin pazar 6'lısı! 😊


1. Kayakla Atlama - Sıkıldığınız için atlayarak okuduğunuz bir kitap?

En son okuduğum kitaplardan Saramago'nun Körlük romanı. Konusu çok çok güzeldi lakin gereksiz ayrıntılar ve uzatmalar epeyce fazlaydı. Bu da benim o yerleri atlamama sebep oldu.

2. Kızak - Herhangi bir toplu taşımada okuduğunuz/okumaya uygun bir kitap?

Önceden sesli ortamlarda pek kitap okuyamazdım. Ama bu duruma alışmak için kendimi sesli ortamlarda kitap okumaya zorlamaya başladım. Bu ortamlardan biri de elbette ki toplu taşıma araçları oluyor. Her çeşit insanın bir arada olduğu ortam. Bir Psikiyatristin Gizli Defteri. Çok akıcı ve sürükleyici bir kitaptı. Okudukça okuyasım gelmişti bu kitabı okurken. Toplu taşımalarda okunabilir bir kitap.

3. Kısa Mesafe Sürat Pateni - Bir oturuşta okumalık kitap?

Şu aralar bu tarz kitaplara Stefan Zweig'in kitaplarını örnek verebilirim. Yazarın dili hem sade, içerikleri de sürükleyici, sayfa sayıları da çok fazla değil.

4. Biatlon - Hem filmini izlediğiniz hem de kitabını okuduğunuz bir kitap?

Bu soruyu görünce aklıma Açlık Oyunları geldi. İlk etapta kitaplarını okumuştum ben. Yanlış hatırlamıyorsam 3 tane serisi vardı kitabın. Sonra filmlerini izlemiştim.

5. Curling - Sizi düşündüren bir kitap?

Algernon'a Çiçekler.
Kitaptaki Charlie'ye ne olacak diye çok merak etmiştim. 

6. Serbest Stil Kayak - Bu yazıyı okuyanlara önereceğiniz bir kitap?

Son zamanlarda okuduklarımdan önermek istiyorum. O kitap da Algernon'a Çiçekler. Duygusal bir kitap olmasına rağmen yüzünde tebessüm ettirecek olaylara da yer veriliyor. Yazar, baş karakterin ruh halini kendinizde hissetmenizi sağlamayı fazlasıyla başarmış.








24 Şubat 2018 Cumartesi

YÜRÜYEN ÖLÜLER





Hayır. Zombilerden bahsetmiyorum. O filmlerde ya da dizilerde izlediğin, insanları vahşice yiyen yürüyen ölüler diye çağrılan zombilerden hiç değil.

Günümüz insanları diyorum adeta birer yürüyen ölüler. Popüler kültürün peşine takılmış bir amaç, gaye, hedefi olmayan onlarca insan. Olanları da vardır elbette ama onlar da bir avuç insan olarak kalmadı mı?

Aslında  gün içerisinde her birimiz yürüyen ölüler olabiliyoruz. Bazen yaşanan bir olaya sessiz kalarak bazense üç maymunu oynayarak. Görmedim, duymadım, bilmiyorum.

Bir sistemin içerisindeki piyonlar gibiyiz. Tıpkı Truman Show'da geçen bu cümle gibi, '' Çünkü insanlar böyledir, sizin onların önüne koyduğunuz yaşamı çabuk kabul ederler ve pek fazla düşünmezler.”

Bu aralar çokça düşünüyorum. Özellikle boş vakitlerimde camdan dışarıyı seyrederken buluyorum kendimi. Günler peşi sıra geçtikçe fark ediyorum ki her gün bir öncekinin aynısı. Tek değişen şey o güne has duygularımız. . Çiçekçi kadın her zamanki köşesinde aynı saatte kuruyor tezgahını. Panik ve telaş içerisinde bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar. Bu kalabalıkta kendine yürüyecek yer arayan kedi ve köpekler...

Çoğu zaman selam vermeyi bile unutuyoruz. Ya da kimseyle konuşmak istemediğin bir gün olsa ‘Neyin var?’ ya da ‘Niye böylesin?’ gibi birçok soruya maruz kalıyorsun. Hep mutlu neşeli güleryüzlü olman isteniyor. Çünkü biz insanlar maalesef ki hep bir dayatma içerisindeyiz. Benim dediğim gibi benim istediğim gibi ol.

İçinde yaşadığım hayatı birkaç gündür çok sorgular oldum. Bu koşuşturma niye? Bu koşuşturmaya gerek var mı? Hayat gerçekten bir maraton olmuş. Geride kalanı ise hiç affetmiyorlar. Anında cezası kesiliyor.

23 Şubat 2018 Cuma

MECBURİYET





Bu aralar Stefan Zweig kitaplarını okuyorum. En son okuduğum kitabı da Mecburiyet oldu. Bu kitapta yazar, savaş karşıtı düşüncelerini duygularıyla harmanlayıp okuyucuya yansıtmış. 

Kitapta Ressam olan Ferdinand adında bir adam var. Karısıyla mutlu ve huzurlu bir evliliği olan Ferdinand'ın kapısı ansızın postacı tarafından çalınır. Ferdinand, askere vatanını savunmak için çağrıldığını öğrenir. Bu zor durum karşısında bir seçim yapması gerekecektir. Ya çok sevdiği karısını ardında bırakacaktır ya da savaş meydanında sözde barışı sağlayacak kaosun ortasında ölüm kalım mücadelesi verecektir. 

Ferdinand'ın kendiyle konuşmalarına bolca yer veriliyor. Karısının onu savaşa göndermek istememesi, onu caydırma çabaları da yer bulmuş. Ferdinand bir ikilem arasında kalıyor. 

Yazar, vatan sevgisi ile dünya savaşlarının birbirlerinden çok farklı olduğunu yansıtmış. Zaten Ferdinand'ın eşi de yazarın bu tezini savunan tarafını üstlenmiş.

21 Şubat 2018 Çarşamba

PHANTOM DETECTIVE




Özel Dedektif. 
Kore yapımı mükemmel bir film.

Başrolde Hong Gil Dong adındaki adam özel bir dedektiftir. Çözdüğü tüm olaylar neredeyse başarıyla sonuçlanıyordur. Bu dedektife bir gün yeni bir görev verilir. Bu görevdeki amacı yaşlı bir amcada saklı olan muhasebe bilgilerini ele geçirip onu öldürmektir.

Bu dedektifimiz bu adamın peşine düşüyor. Bu yaşlı adamın da iki kız torunu vardır. Onlarla birlikte yaşar. Tabi ki bir yandan da başka kötü adamlar o gizli belgeleri ele geçirmek için yaşlı amcanın peşine düşerler. Yani dedektifimiz hem yaşlı amcayla hem kötü adamlarla hem de bu iki küçük torunla uğraşacaktır.

Dedektif ve bu iki küçük kızın etrafında geçecek olaylar. Filmde bu üçlünün bir arada olduğu replikler fazlasıyla komik. Özellikle de en küçük olan kızın dedektifle olan replikleri. Film sonuna kadar da dedektifin yol arkadaşı oluyor bu torunlar. Macera dolu komik bir film.

 Filmde en çok hoşuma giden şey, bazı sahnelerde sanki çizgi roman okuyormuşum hissi vermesi oldu. Görsel anlamda film çok çok kaliteliydi. Deddektifi de birazcık Sherlock Holmes'a benzettim. Yani karakteristik özellikleri birazcık yakın geldi. Dedektifin kendi iç sesiyle konuşmalarına da yer veriliyor.

Çarşamba akşamı izleyebileceğin güzel bir film önerdim sana. 😊

20 Şubat 2018 Salı

ALGERNON'A ÇİÇEKLER






Algernon'a Çiçekler.
Bu yıl okuduğum en güzel romandı. Aldığı güzel yorumlar ve övgüleri fazlasıyla hak ediyor eser. 
Kitapta Charlie adında bir adam var. Charlie, doğduğunda çok düşük bir IQ seviyesi ile dünyaya geliyor. Charlie'nin böyle oluşu diğer insanların onunla dalga geçmesine,dışlamasına,soyutlamasına sebep oluyor. Elbette onu olduğu gibi kabul eden ve seven insanlar da oluyor kitapta. Ama çoğunluk olarak Charlie'nin yaşadığı zorluklar ve bu süreçte onun yanında olan insanlara değiniliyor.

Charlie'den sorumlu olan birkaç profesör ve doktorlar, yapacakları bir deney için onu kobay olarak kullanmak isterler. Bu deneydeki amaç; Charlie'nin tıpkı diğer insanlar gibi normal IQ seviyesine ulaşmasını sağlamaktır. Charlie'de bu süreçte kendi gelişmesi hakkında ilerleme raporları tutar. Bu raporları doktorlar da takip ederler. Charlie'ye ameliyat yapılmadan evvel Algernon adında bir fare denek olarak kullanılır. İlk testler Algernon üzerinde gerçekleştirilir. Algernon'la Charlie arasında bir dostluk dahi oluşur. 

Algernon'da görülen olumlu sonuçlar doğrultusunda Charlie'de ameliyat olur. Ameliyat süreci sonrasında Charlie'nin hayatı normal bir insanınki kadar ilerleme gösterir. Her şey çok güzel gider. Ta ki bir gün Algernon gerileme gösterene kadar. Acaba Charlie'de de aynı sonuçlar baş gösterecek midir?

19 Şubat 2018 Pazartesi

MİM | KÜÇÜK BİR MİM





Merhaba! Günün nasıl geçiyor?
Bugün tatil günümün son günü. Biraz  kitap okudum ve bloguma geldim.
Bu aralar mimlere doyamıyorum. En son sevgili Ece Abla'mızın miminde mimlenmiştim. Onun yazdığı mime de buradan ulaşabilirsin. 😊

İşte burada da benim cevaplarım, seni bekliyor.


1.Dünyayı değiştirecek üç küçük adım?

Merhamet,sevgi,saygı... Aslında üç tane ile sınırlama yapabileceğim bir soru değil. Bu soru için tüm güzel duyguları,düşünceleri,teorileri ortaya koymak istiyorum. Her birey en yakınındaki canlıya tüm iyi duygu,düşünce ve niyetleriyle yaklaşıyor olsaydı, içinde yaşadığımız dünya daha temiz daha dürüst daha berrak daha saf olmaz mıydı?

2.Dünyanın daha fazlasına ihtiyaç duyduğu şey?

İnsan gibi insana ihtiyacı olan bir dünya var şu an. Çünkü insanlar insan olmaktan çıkmış bir vaziyetteler. İnsanlığını kaybetmiş yaratıklarla dolu her yer.

3.Okuduğunuz son kitap?

Stefan Zweig - Korku

4.İzlediğiniz son film?

Fabricated City

5.Değişmenizi sağlayan bir hatanız?

Yaşım ilerledikçe, hayatta yaşadıklarımdan hep bir ders çıkartır buldum kendimi. Çevremdeki insanların başına gelen olaylardan da pay biçerim kendime zaman zaman.  Öyle kesin bir hatam gelmiyor aklıma.

6.Sözcükleriniz eylemlerinizle eşit midir?

Evet. Açık ve net olmayı sevdiğim gibi karşımdaki insanların da öyle olmasını isterim, bana karşı.

7.Gurur duyduğunuz bir başarınız?

Şu an mesleğimi elime almış olmam diyebilirim buna. 

8.Hayatta öncelikleriniz nelerdir?

Ailem ve sevdiğim insanlar. Sonra kaktüslerim. sevdiğim hayvanlar ve bitkiler. Sonra pamuk şekeri, kitaplar, blogum ve burada benimle yol arkadaşı olan insanlar,mektup ve kartpostal yazmak, bu sorunun cevabı çook uzar.🙈

9.Kendinizde beğendiğiniz beş özellik?

Merhametliyim ve iyi bir dinleyiciyim. Sonra elimdekileri başkalarıyla paylaşmayı seviyorum. 

10. Geçen haftanın en güzel olayı nedir?

Şu sıralar pek güzel olaylar yok gündemde. Mümkün olduğunca haberlerden uzak tutmaya çalışsam da kendimi yine bir şekilde kulağıma geliyor üzücü olaylar. Ama tüm bunlara rağmen masum ve saf sevgileriyle minik öğrencilerimin tebessümleri yetiyor günümü aydınlatmaya.













18 Şubat 2018 Pazar

POSTCROSSING | HONG KONG'DAN GELEN KARTPOSTAL






Uzun zamandır gelmiyordu bir kartpostal yazısı. Bugün bir kartpostalla seni farklı bir ülkeye götürmek istedim. 30'a yakın ülkeden kartpostal edindim. Ama 100'ü aşkın kartpostalım olmuştur. Bunlardan bir tanesi de Hong Kong'dan geldi.

Bu kartpostalı görür görmez benim olmalı dedim. Çünkü Totoro’yu pek severim. Kendisi Hayao Miyazaki’nin hayal ürünü kahramanı olan ve Totoro film animesindeki şişko, pofuduk, sevimli karakterdir. Eğer izlemediysen Miyazaki’nin bu filmini sana  tavsiye ediyorum. Aslında her filmi başlı başına öğretici, ders çıkartılacak, neşeli filmler. 

Gelelim kartpostala.  
Her şey güzel hoş da bir de şu kartpostalın arkasına pul yapıştırsaymış daha da güzel olurmuş. Hele ki o kadar saatlik yol kat ederek buralara kadar gelmişse  kartpostalı pulsuz göndermek biraz eksiklik hissettirdi. 
Bir sonraki kartpostal serüvenimde görüşmek dileğiyle, 
huzurlu pazarlar!🌸

16 Şubat 2018 Cuma

TWENTY AGAIN





Ha No Ra adlı kadın, dizinin başrol oyuncusu. Bu kadın 38 yaşındaki ev hanımı rolünü canlandırıyor. Erken yaşta ilk aşkıyla evlenen Ha No Ra, birçok hayalinden de mahrum kalmıştır. Üniversiteye başlayacak olan bir oğlu vardır. Kocası da bir üniversitede öğretmendir. 

Ha No Ra'nın, eşinden ve oğlundan gizlediği bir şey var. Üniversite sınavına hazırlanıp okula gitmek ve yaşayamadığı 20'li yaşlarını yaşamak, hayallerinin bir kısmını gerçekleştirmek ister. Tesadüfe bakın ki oğlu ve annesi aynı üniversiteyi kazanır. Ha No Ra, kocası ve çocuğuyla aynı üniversite ortamını paylaşmak zorunda kalacaktır. Ve ortaya bir sürü komik durumlar ve replikler çıkacak.

Dizinin adı da buradan geliyor. Kadın karakterin 20'lerinde yaşayamadığı duyguları 30'lu yaşlarında sanki 20'sindeymiş gibi yaşaması. Hatta kendine dilek listesi de yapıyor. Gerçekleştiremediği hayallerinin peşine düşüyor. Dizi hem öğretici, hem eğlenceli hem de komik.


15 Şubat 2018 Perşembe

MİNİK KALPLER






Birkaç gün çok yoğun geçiyor. 
Bu yoğunluğun üzerine iyi gelen şeyler ise öğrencilerim.

Bir gün önce öğrencilerimden birine bir bileklik hediye etmiştim. Ama çok ani ve beklenmedik bir şekilde bileğine takmıştım bilekliği. Çok şaşırmıştı. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Bugün dersten çıktığımda bir öğretmen arkadaşım kağıt uzattı elime. Bileklik hediye ettiğim öğrenci resim yapmış benim için. 

Ya o kadar mutlu ediyor ki bu çocukların kalbinde sizin için bir şeyler yapma isteğini görmek. 

Bugün de servislerden biri gecikmeli geldi. Ben de öğrencimi merdivenlerin başında beklemeye koyuldum. Taner, beni görür görmez 32 diş gülümsemeye başladı. Merdivenleri çabucak çıkarak birden sarıldı. ''Çok mu mutluyuz bugün?'' dedim. ''Öğretmenim sen beni burda bekledin ya çok mutlu oldum'' dedi.  

Beni duygulandıran ve tebessüm ettiren bugünü, anı olsun diye yazdım buraya. Dilerim okurken sen de aynını hissedersin. 

14 Şubat 2018 Çarşamba

FABRICATED CITY





Uzun süredir işsiz olan ve hayatı sanal oyunlarla geçen bir adam var başrolde.
Bu adam sanal alemde şef olarak biliniyor. Yani oynadığı oyunlarda tanınan ve başarı elde eden birisi. Bir gün internet cafede yine oyun oynarken yan masasında başkası tarafından unutulan telefon çalar ve bu adam da telefonu yanıtlar.

Telefonun diğer ucundaki kişi de bir kadındır. Telefondaki ses, telefonunu orada unuttuğunu ve verdiği adrese getirmesini rica eder. Adam da telefonu, verilen adrese teslim etmek için yola koyulur. Telefonu verir. Evine döner.

Ertesi gün kapısı aniden çalınır ve polis baskınıyla sabaha gözlerini açar. Dün telefonu teslim ettiği kadını öldürmekten tutuklanır. Tüm kanıtlar onun aleyhine gösterilmektedir. Tüm halk tarafından katil olarak bilinir. Ama işin aslı öyle değildir.

Sanal alemin şefi olarak bilinen bu adamın oynadığı oyun grubundaki diğer üyeler de bu haberi görürler ve büyük bir şok yaşarlar. Şeflerinin bir komplonun içerisinde olduğunu sezerler. Hepsi bir olup şeflerinin adını temizlemeye çalışacaklardır.

Film sürprizlerle dolu. 
Bol bol dövüş sahneleri,aksiyon, gizem ve biraz da komedi var.

13 Şubat 2018 Salı

Bİ MERHABA







2018 için gerçekleştirmek istediğim hedefleri paylaşmıştım seninle de.
Bunlardan en ilki çok kitap okumaktı. Şu anlık okuduğum günlük kitap sayısı tatmin ediyor beni. Vicdanen rahat hissediyorum kendimi. İnsanlarla arama saydam bir duvar ördüm. Ve fark ettim ki kitaplarla daha yakın olmaya başlamışım. 

Daha çok merhaba demek, tebessüm etmek. Yoldan geçen, tanımadığın bir insana, hayvana, bitkiye selam vermek. Dışarıda gördüğüm kedilerle, martılarla,kuşlarla çoğu kez konuştuğum olmuştur. Hatta kargalarla bile. 🙈  Bir çiçeğe, hayvana, canlıya iltifat etmeyi seviyorum.  Evet, kabul ediyorum bazen çok başka bir Tuğçe olabiliyorum. 😇 

İşten eve geldiğimde kaktüslerime de bi merhaba derim. Beni hissettiklerini düşünürüm bir şekilde. Sonra her birini tek tek alıp severim, güzel sözler söylerim. Onların da benim gibi mutlu olduklarını sanıyorum. Ki bence de mutlular.💚

12 Şubat 2018 Pazartesi

KORKU





İş Bankası'nın Modern Klasikler dizisinde yer alan Stefan Zweig'in Korku adlı romanı. 
İrene adlı kadın romanın baş karakteri. Olaylar da İrene ve ailesinin etrafında geçiyor.

İrene, çok rahat ve zengin bir hayat süren bir kadındır. İçinde bulunduğu bu sıradanlaşmış hayattan sıkılıp kendine yeni bir macera arayışı içerisindeyken olmaması gereken farklı bir yaşamın içerisinde bulur kendini.

İrene'nin yasak aşkı vardır kitapta. Onunla birkaç kez görüştükten sonra yaptığı yanlışlıklar silsilesi İrene'nin içinde korkuya dönüşür. Bu korku İrene'nin kalbinde adeta bir kartopu gibi büyüdükçe büyür. Kocasına ve çocuklarına karşı kendini çok suçlu hisseder. Bir de şantajcı bir kadın vardır. Bu kadın da İrene'nin yaptıklarını bilir ve onu eşine, tanıdıklarına itiraf etmekle tehdit ederek rüşvet alır.

Yer yer İrene kendi iç sesi ile de konuşuyor kitapta. Yaşadığı korkuyu okur da hissediyor. Psikolojik, akıcı, hızlı biten bir roman. 

11 Şubat 2018 Pazar

RETURN





2018'in en en çarpıcı dizilerinden Return.
Dört elit arkadaş, zengin ve lüks bir hayat içerisinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu kişiler her ne kadar arkadaş gibi görünseler de birbirlerinin arkasından entrikalar çevirmektedirler. Yani dizide gizem dolu dört kişinin sırları,yalanları, birbirlerine yaptıkları ihanetleri göreceksin.

Her karakter diğerinden farklı. Kimi aşırı sinirli ve öfke kontrolü olmayan, kimi yaptığı kirli işlerin üstünü para ile örtmeye çalışan, diğeri vicdanlı ama yalanlarla dolu olan biridir. 

Bir gün bir cinayet işlenir. Ölen kadın bu dört arkadaşla yakındır. Tanışmışlıkları çok çok eskiye dayanır. Öldürülen kadının cinayeti de bu dört arkadaşla ilgilidir. Cinayeti kimin işlediği belli değildir. Bu dört kişi dışında olaylara dahil olan birkaç insan daha vardır. Zaten dizi de bu insanların hayatlarının etrafında geçmekte.

Dizide bir dedektif ve avukat vardır. Bu ikili birlikte ekip olup dört elit arkadaşın hayatları ve yakın çevreleri üzerine odaklanıp,cinayetin perde arkasını aralamaya çalışacaklardır.

10 Şubat 2018 Cumartesi

KÖRLÜK



Jose Saramago'nun Körlük romanında,bir adamın aniden kör olmasıyla diğer insanlara da bu körlüğü bulaştırması anlatılıyor. Romanın konusunun farklılığı da bu aslında. Körlük insanlara nasıl bulaşıyor? Kitabın sonuna kadar bunu öğrenemiyorsunuz. Kitapta bir körün gözlerinden yaşama bakış açısı sunuluyor bizlere. Bir yer,mekan,zaman,isimler yok romanda. Yazar, kişileri betimleyerek anlatıyor.




Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri tek gören kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi hayatta kalabilmek için inanılmaz mücadele verirler. Kitabın konusu ilgi çekici olsa da gereksiz betimlemelerle çok uzatılan yerler de vardı. Şimdi seni kitabın arka kapağı ile baş başa bırakıyorum.😊



Kitap bülteninden;

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde,arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil bembeyaz bir boşluğa gömülür.Arkasından, körlük salgını bütün kente hatta bütün ülkeye yayılır.Ne yönetim kalır ülkede ne de düzen. Bütün körler karantinaya alınır.Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik,açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık.Yaşam durmuştur, insanların tek çabası ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır.


9 Şubat 2018 Cuma

SEVGİLİ DOST #4




Sevgili dost, 
ben geldim!  
Arayı çok fazla açmak istemedim. Bugün ben yazayım  sen de dinle beni.
Hava ne kadar da güzeldi öğleyin. Bol bol camı açıp bulutları, güneşi, gökyüzünü seyrettim. Fırsatım olsa da kendimi bir sahil kenarına atsam diye geçirdim içimden.. Denizin maviliğini, dalgaların kıyıya vuran seslerini, martıları izlemeyi istedim. 

Sevgili dost,
Bir öğrencimle sohbet ederken bana, insanları anlamadığını söyledi. Kim anlamış ki insanları. Hatta bazen ben de kendimi anlamıyorum. İnsan kendini anlamaz mı sahi? Oluyor işte. Zaten birbirmizi anlasaydık şu dünyaya barış, mutluluk, sonsuz sevgi ve saygı hakim olmaz mıydı?

Sevgili dost, 
iyi bir dinleyicisin.  
İnsanları dinlemeyi ben de çok severim. Ama eğer hayat hikayeleri üzücüyse sonradan biraz pişmanlık duyarım bundan. Çünkü aklımda, kalbimde yer edinir o anlatılan hüzünlü yaşamlar. Onlar için dua etsem de yine onlar için iyi bir şeyler yapma arzusu birikitirim içimde. 


8 Şubat 2018 Perşembe

MİM | BENİM SİNEMAM



Şubat ayının ilk mimi olacak bu yazı.
Önce sevgili Merve, yapmış olduğu miminde benim de ismimi andı. Sonra da sevgili Aysel, yine bu mimi cevaplarken beni de mimlemiş. Çok teşekkür ediyorum kızlar! 💜 
Onların cevaplarını da okumak için isimlerine tıklaman yeterli. 😊

1.Sinemada izlediğin ilk film?
Bu sorunun yanıtını gerçekten hatırlayamıyorum. Hafızamı o kadar çook zorladım ama yine de bulamadım. 😒

2.Film en güzel ......de/da izlenir?
Film en güzel, tabi ki evde izlenir. 

3.Film izlerken olmazsa olmazın var mı?
Var elbette. Film izlerken sessiz,sakin bir ortam olması gerekiyor. Bir de filme dışarıdan bir kişinin gelip müdahil olmasından hiç hoşlanmam. O film bölünmeyecek o kadar.😔

4.Tek başına mı kalabalık mı?
Evde genellikle kız kardeşimle film izleriz. Konularına,türlerine bakar ve o karar verir. Film ve dizi konusunda zevklerimiz uyuşuyor.😍

5.Mısır mı cips mi?
Mısır mısııırr.🙈

6.Avm sineması mı? Sokak sineması mı?
Bazı avm'lerdeki ses ve görüntü sistemleri çok güzel. Açıkçası açık hava sinemasını çok merak ediyorum. Hiç sokak sinemasına gitmemiş olsam da cevabım, sokak sineması.

6.Filmden önce filmin fragmanını mı izlemek yoksa yorumlarını mı okumak?
İlk olarak yorumlara bakanlardanım. Ama öyle spoiler içermeyen yorumlara bakanlardan. Eğer spoiler içeriyorsa da fragmana bir göz atarım.



7 Şubat 2018 Çarşamba

A HARD DAY





Birçok farklı dalda ödül almış filmin türü aksiyon ve gizem. İzlerken olayların akışı sırasında insana vay be dedirten hadiseler yaşanıyor filmde. Gerçekten de gizem ve aksiyon sahnelerinin hakkı fazlasıyla verilmiş. Zaten filmin, bir sürü ödülü kapmasından da anlaşılıyor.

Olaylar bir dedektifin etrafında gerçekleşiyor. Bu dedektifin bir gün annesi ölür. Ve her şey cenaze töreninin olduğu gece başlar. Annesinin cenazesine gelenleri karşılayan dedektifimizin acil bir işinin çıkması üzerine hemen arabaya biner ve karakolun yolunu tutar.

O gece hava yağışlıdır. Karanlık ve kaygan zeminli yolda seyir halinde olan dedektifimiz bir adama çarpar. Panik halinde ne yapacağını bilemez haldedir. Adamı arabasının bagajına atar ve olay yerinden kaçarak uzaklaşır. Dedektifin bilmediği bir şey vardır. Bu ceset ona zor günlerinin başlangıcı olacaktır. Artık bu geceden sonra dedektifin hayatı içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.


5 Şubat 2018 Pazartesi

EMOTO'NUN PİRİNÇ DENEYİ




Kelimelerin, cümlelerin hayatımıza tesiri var mıdır? 
Söylenen sözler insanın kalbine dokunur, hayat bulur mu? Tüm bunlar sadece insanları değil de hayvanları, bitkileri, böcekleri kısacası canlı olan her şeyi etkiler diyebilir misin?

Evet derim diyorsan eğer davranışların ve sözlerin canlı olan her şeye karşı iyi mi yoksa kötü mü?
Biliyorum. Biir sürü soru yağmuruna tuttum seni. Ama sana ilginç bir deneyden bahsetmek istiyorum.

Ünlü su uzmanı Japon Doktor Emoto, ilginç bir deney ile pirinç tanelerinin insan sözlerine nasıl tepkiler verdiğine dikkat çekiyor. Üç ayrı kavanoza çimlenmesi için pirinçleri koyuyor. Pirinç kavanozlarının ilkine her gün güzel sözler ve iltifatlar edecektir. İkinci kavanozda olan pirinçlere ise her gün sövecek,bağıracak,içindeki tüm kötü sözleri ona söyleyecektir. Üçüncü pirinç kavanozunu ise kendi halinde çimlenmeye bırakacaktır. 

Aradan bir ay geçer. Ve Emoto, dediklerini bir ay boyunca üç pirinç kavanozuna uygular. Güzel iltifatlar söylediği ilk pirinç kavanozu iyi bir şekilde filizler verir ve capcanlı bir görünümde olur. Nefret ve kötü sözler söylediği ikinci kavanoz ise, küflenmiş ve pis kokuya sahiptir. Hiç konuşmadığı pirinç kavanozu ise normal bir görünümdedir ancak ilk kavanoza göre filizlenmesi yavaş gelişmiştir. Bu deneyde sevginin gücünü bizlere göstermiş oldu.

Son olarak diyeceğim o ki, 
sevin her canlıyı.

4 Şubat 2018 Pazar

BLOG ARKADAŞIMLA BULUŞTUM



Aylardan Şubat, günlerden pazar.
 Saat 13.00 sularında birbirini tanımayan ama kendi bloglarına misafir olan iki arkadaş tanışmak için Üsküdar'da buluşmaya karar verdiler.😊

Hayatımda bir ilki yaşadım bugün. Yazılarını çok severek ve beğenerek okuduğum,blogunda kendimi rahat hissettiğim arkadaşlarımdan biri olan Bİ KÜÇÜK ELİF MESELESİ blogunun sahibesi Elif ile buluştum. Onu görene dek kalbim heyecandan öyle hızlı atıyordu ki. Çok heyecanlı ve mutluydum. Çünkü birbirimizin bloglarına misafir olduğumuz, yazılarını okuduğum,yorumlar yazdığım insanla bir araya gelip sohbet edecektim.



Öyle güzel bir gündü ki... Sevgili Elif'le zaman su misali çabucak geçti. Sohbetine doyamadımm. Ayrıca bir sürü ortak hobilerimiz,beğenilerimiz varmış. Bunu da öğrenmiş oldum.😊 Sanki yıllardır arkadaşmışız gibi hissettim kendimi Elif'le. İçtiğimiz kahveler, yediğimiz yemek ve hoş sohbetimiz çok çok güzeldi.💜

İyi ki, iyi ki blogum var. Bu sayede bir sürü insanı blogumda misafir edip onlarla tanışıp arkadaşlık kurma fırsatı edinme şansım oldu. İnşallah bugünki buluşmamızla güzel ve sağlam bir dostluğun temelini atmış oluruz.

Sevgili Elif, iyi ki varsın! Teşekkür ederim. ^-^

3 Şubat 2018 Cumartesi

MIDNIGHT RUNNERS




Farklı karakterlere ve huylara sahip iki genç, bir gün polis akademisine kaydolurlar. Polis Akademisi'nde belirli bir süre eğitim görüp sınava tabi tutulacaklardır. Ve bunun sonucunda da polis olmaya hak kazanacaklardır. 

Bu çaylak ikili, zamanla çok yakın arkadaş olurlar. Bir akşam eğlenmek için dışarı çıkarlar. Yolda yürürken bir kız görüp ondan etkilenirler ve kızı takip ederler. Sonra aniden kızın, simsiyah giyinen bir sürü adam tarafından kaçırıldığına şahit olurlar. Çaylak ruhlu iki polis öğrencilerimiz bu arabanın izini sürerler. Değişik değişik olaylarla karşılaşırlar. Kendilerini istemsizce bu maceranın içerisinde bulurlar.

Filmdeki başroller birbirleriyle çok uyumlu olmuşlar. Aksiyon ve dövüş sahneleri gerçekçi ve iyiydi. Ayrıca filmde bol bol esprili sahnelere de yer veriliyor. En sevdiğim kısmı da buydu. Filmin devamı da gelecekmiş.  

2 Şubat 2018 Cuma

SAF SEVGİ







Bugün nöbetçiydim. Nöbet arkadaşım da huysuz bir öğretmendi. Açık konuşmak gerekirse tüm gün dişimi sıktım. Herhangi bir tatsızlık çıkmaması için. Artık yaşından dolayı mı yoksa mesleğinde uzun yıllar boyunca öğretmenlik yapmasından mıdır bilmem ama çocukların bile burnundan getirdi. Kendi kendine söyleniyor. Siyasete giriyor. O çocuğun saçına laf atıyor diğerinin montuna, bir başka çocuğun arkadaşıyla olan muhabbetine... Saymakla bitmeyecek anladığın gibi. 

O çocuğa bu çocuğa laf atıp sürekli kızacaksan yapma bu mesleği. En iyisi git otur evinde bulmaca, sudoku çöz. En azından diğer insanların hakkına girmezsin, kafa da şişirmezsin. 

Bu olumsuz insana rağmen minik öğrencilerim yine yüzümü güldürenler oldu. Kendi öğrencilerim dışında telafi derslerime aldığım öğrencilerden biri, bugün bana her gördüğü yerde sarıldı. O kadar mutlu oluyorum ki. Şu günlerde bu masum çocukların saf sevgilerine, tebessümlerine fazlasıyla ihtiyacım var.

1 Şubat 2018 Perşembe

SEVGİLİ DOST #3







Sevgili dost,
sana yazmayalı o kadar uzun zaman oldu ki. Biraz utanarak biraz korkarak yazıyorum bu satırları aslında. Çünkü uzun zamandır yazmıyorum sana belki yazmaktan kaçıyordum. Ama bugün aklıma sen geldin. Ve buradayım.

Sevgili dost, bir ayı daha sildik bu yıldan. Aylar yıllar geçiyor ömrümüzden ama sanırım şu insanların kötülükleri, kötü şeyleri işleyiş şekilleri hiç değişmeyecek. Kötülük demişken sevgili dost, okuduğum bir kitapta öyle güzel tanımlamış ki yazar bunu; Herkesin bildiği gibi, kötülük, en kolay yapılan şeydir, diyor.

Sevgili dost sana da sormak isterim. Kendinde bildiğin bir hata neden bir başkasında aranır ki? Suçu hep bir başkasının omuzlarının üstüne yıkma çabası, görülmemeye değer bir şey olsa gerek. 

Etrafta o kadar çok kötü insan var ki. Hepsi birer aç kurt gibi beklemedeler. Zayıf, çelimsiz olanı götürme niyetindeler. Ama bir yerlerde iyi insanlar da var. Bu yüzden gülümsemeni, iyi niyetini, duruluğunu kaybetme. 

 

BİRPEMBESEVER