''Leyla daha önce de cenazelere katılmış, aynen bunlar gibi kadınlar görmüştü; ölüme ilişkin her şeyin hakkını doyasıya veren, kendi tayin ettikleri görev sahasına hiç kimsenin dalmasına izin vermeyen, resmi avutucular.''
''Bakın, bazı şeyleri ben size öğretebilirim. Bazılarını kitaplardan öğrenirsiniz. Ama bazı şeyler vardır ki, mutlaka görmeniz ve hissetmeniz gerekir.''
''Mevsimin ilk karında bu kadar büyüleyici olan nedir acaba, diye merak etti; neden böylesine etkiler insanı? Henüz kirlenmemiş, el değmemiş bir şeyi görme şansı mı? Yeni bir mevsimin, güzel bir başlangıcın çabucak uçup gidecek olan zarafetini, ayaklar altında ezilmeden, kirletilmeden önce yakalama telaşı mı?''
''Bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur.''
''Bu kentin ne çatılarını ışıldatan aylarını sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.''
Bin Muhteşem Güneş, Khaled Hosseini.
Uçurtma Avcısı romanı yazarının kaleme aldığı ikinci eseri. Yazar, Bin Muhteşem Güneş adlı eserinde doğduğu toprakları, Afganistan’ı, anlatıyor.
Meryem ve Leyla. Birbirinden haberi olmayan, Afganistan’daki bitmek bilmeyen kanlı savaşın kaderini paylaşan iki kadın. Meryem’in çocukluğuyla başlayan romanda Afganistan’ın yeni işgaline de adım adım tanıklık ediyoruz.
Meryem’im işgalin sancılı yıllarında henüz on beşindeyken rızası olmadan yaptırılan evliliği ve sonrasında gerçekleşecek olan esaret, şiddet ve hakaretlerle geçecek yılları.
Leyla ise Meryem’le aynı kaderi paylaşacak olan diğer kız çocuğudur. Leyla’nın Meryem’le yolunun kesişmesiyle aynı kadere ortak olmaları onları birbirlerine daha da yakınlaştıracaktır.
Yazar, hasreti, dostluğu, aşkı ve insanlığı Bin Muhteşem Güneş adlı romanında iki kadın karakterin kesişen hayatlarıyla okura başarılı bir şekilde aktarıyor.
''Issız bir adaya düşüyorsun. Yanına yalnızca beş kitap alabilirsin. Hangilerini seçerdin? Bir gün buna ciddi ciddi mecbur kalacağım hiç aklıma gelmezdi.''
''Ama Meryem doğru dürüst ayrımsamamış, neredeyse hiç umursamamıştı. Bütün bu yılları, zihninin tenha bir köşesinde geçirmişti. Kuru, çorak bir arazide; arzulamanın ve dövünmenin uzağında, hayallerin ve hayal kırıklıklarının ötesinde. Orada, geleceğin hiçbir önemi yoktu. Geçmişse yalnızca tek bir dersi içeriyordu; Sevgi, insana zarar veren bir hatadır; işbirlikçisi, yani umutsa tehlikeli bir yanılsama.''