Fotoğraf karesi geçtiğimiz pazar gününden. Pötikare kumaşlı piknik örtüm çok işlev görüyor. Özellikle doğa ile baş başa kalacağım bir yere gidersem yanıma bu örtümü de alıyorum. Üç gün önce havaya ilk cemre düşmüş. İlkbaharı hep birlikte kucaklamış olduk. Mavi nemophilalar yeşil çimenlerde boy göstermeye başlamış. Papatyalar da bundan mahrum kalmamış ve onlar da toprağın altından göğe uzanıp bahara merhaba demişler.
Kendimi kitaplarıma ayırdığım zamanlardan birindeyim. Bol bol okuyor, okurken ilgimi çeken paragrafları alıntı defterime geçiriyorum. "Herkes kendi kendinin en yakın dostudur." diyordu Oliver Twist’te. Sosyal çevremde arkadaş sayımı az ve öz tutmaya çalışır; arkadaş seçimlerinde de seçici davranırım. Tabii her ne kadar titiz davransakta insanın gerçek kişiliğini ya da karakterini her zaman en iyi şekilde tanıyamayabiliriz.
Kendime yakın gördüğüm, beni de kendine yakın gördüğünü sandığım; ancak sonrasında hayal kırıklıkları yaşadığım dostlarım oldu. Geçmiş zaman eki kullanıyorum çünkü beni maddi ve manevi anlamda istismar ettiğini düşündüğüm bu insanlarla arama bir buz dağı kadar mesafe koyar; hiçbir açıklama gereği duymadan da hayatımdan çıkartırım. Dost bildiğim bazı insanlar için ulaşılabilir olsam da birlikte geçirilen zamanın yalnızca o kişinin konuşma ihtiyacını giderecek bir ana ihtiyacı olduğu için o zamanını benimle geçirdiğini; başka bir zaman ben görüşmek istediğimde uygun bir vakit bulunamaması dostluğun tek taraflı değil karşılıklı olması gerektiği üzerine düşüncelerin zihnimde dolaşmasına sebebiyet veriyor.
"Aramızda kalsın" demeyi ihtiyaç görmediğin bir dostuna anlattığın bir konunun, hiç ilgin alakan olmayan başka birine anlatıldığını öğrendiğinde yaşadığın bir başka hayal kırıklığı daha. Bu yanlış davranıştan rahatsızlığımı dile getirdiğimde "ondan laf çıkmaz" misali bir cevap karşılıyor beni. Paylaşmak istediğim bir şey olsaydı ilk seninle değil de üçüncü tekil şahıs kişisiyle paylaşırdım zaten. Böylece dostla kurulan güven bağı bir kere zedelenmiş oluyor.
Elbette sadece yaşanılan hayal kırıklıkları olmuyor. Kalp kırıklıkları da oluyor bununla birlikte. Böyle insanların bana karşı davranışlarını gördükçe kendimi bir adım geriye çekiyorum ve onlardan bir adım bekliyorum. Ama insanın kendi hatasını görmesi de en zorudur. Hatayı görmek, sonrasında kabullenip kalp kırıklıklarını onarmak için çaba gösterebilmek de büyük bir erdemdir.
"İnsan insana sığınaktır. İnsan ödevi, bir kalbi kırılmaktan koruyabilmektir." diyor Kemal Sayar. Bizler de ödevimizi iyi bilelim ve kalp kırmaktan korkarak yaşamayı gaye edinelim.