Beyazlı Kadın, Wilkie Collins.
İngiliz edebiyatının Victoria dönemini yansıtan ve gotik edebiyatın gerilimi ile psikolojik gerçekçiliği kaynaştıran kitap, gotik türün ilk örneği olarak karşımıza çıkar. İlk olarak haftalık bir dergide yayımlanan ve büyük ilgi gören Beyazlı Kadın daha sonra bir kitap haline getirilir.
O dönemde yazarın yakın arkadaşı olan Charles Dickens, Collins’in ünlenen eseri Beyazlı Kadın’ı taklit ederek bir eser yazmaya çalışmıştır. Collins’in en önemli eseri olarak nitelendirilen Beyazlı Kadın okunduğu her dönemde büyük bir ilgi ve merak uyandırmaya devam etmiştir.
Kırsal bir malikanede amcaları ile yaşayan Marian ve Laura aynı anneden farklı babalardan dünyaya gelen iki kız kardeştir. Annelerinin vefatından sonra amcalarıyla Limmeridge’de ikamet ederler. İki genç kız kalabalıktan uzakta bir yaşam sürerken hayatları, Walter Hartright isimli bir resim öğretmeninin dahil oluşuyla değişmeye başlar.
Walter, ilk iş gününde malikaneye doğru süren yolculuğu sırasında beyazlara bürünmüş bir kadın görür. Bembeyaz giyinen ve soluk teniyle patikada ayakta dikilen esrarengiz kadının genç adamla kısa bir konuşması olur ardından oradan uzaklaşarak gözden kaybolur. Yaşadığı bu tuhaf olayın ardından malikaneye varan Walter, ders vereceği genç hanımlarla tanışınca yolda gördüğü beyazlı kadının evin kızlarından Laura ile olan benzerliği dikkatini çeker.
Günler geçip giderken Walter ve Laura arasında duygusal bir yakınlık başlar. Bunu sezen Marian, Walter’ın aileleri için uygun olmadığını kibar bir dille anlatır ve işini bırakıp Londra’ya gitmesini söyler. Walter kalbi kırık bir şekilde Londra’ya gider. Bu gelişmelerden sonra Laura amcası tarafından, Sir Percival adında soylu bir adamla nişanlandırılır.
Laura ve Marian’ın hayatlarına dahil olan bu yeni adam, onların kötüye gidecek olan hayatlarının da başlangıç bileti olur. Sir Percival ardında sakladığı birçok sırla yalanlar üzerine Laura ile kurduğu yeni evliliklerinde kötü niyetini açık etmeden yürütmenin planlarını yapar. Ancak Marian’ın sevgili kız kardeşi Laura’yı koruma içgüdüsüyle Sir Percival’ın kötü emellerini bir bir ortaya çıkarmaya kararlıdır.
“Kimimiz hayatı koşarak yaşar, kimimizse ağır ağır yürürüz.”
(sayfa/58)
“Resmin söyleyebileceği bu kadar işte, belki de daha derine ulaşabilen fikrin ve kalemin de kendi dillerinde söyleyebilecekleri bu kadardır.”(sayfa/62)
“Kelimeler bizi yaralayacakları zaman devleşir, bize hizmet edecekleri zamansa cüceleşir.” (sayfa/76)
“Onun ve benim kalplerimize kış gelmişti bile!”
(sayfa/82)
“Puslu, boğucu bir akşamdı. Havada sıkıntı vardı, bahçedeki çiçekler boyunlarını bükmüşler, toprak da çatlamış ve kurumuştu. Batıda, kıpırtısız ağaçların üstünden gördüğümüz gökyüzünün rengi soluk sarıydı, güneş bir pus tabakasının içinde yavaşça batıyordu. Yakında yağmur geleceğe benziyordu, herhalde o gece yağmaya başlardı.”
(sayfa/302)
“Anlaşılmaz dünyamızın her köşesinde sıradanla dehşet verici olan iç içe geçmiştir. Koşullardan kaynaklanan ironi hiçbir korkunç felakete saygı göstermez.”
(sayfa/618)