14 Şubat 2024 Çarşamba

Maleficent

 


Malefiz, ABD 2014.

1959 yılının “Uyuyan Güzel” yapımında akılda kalan karakteri Malefiz’in anlatılmamış hikayesini bu filmde görüyoruz.

İnsan krallığını çevreleyen büyülü bir orman Moors’ta yaşayan Malefiz, özel güçleri ve devasa kanatları olan bir peridir. Çocukluğu bu büyülü ormanda geçen Malefiz’in İnsan krallığında yaşayan normal insanlara karşı içten içe duymuş olduğu bir merakı vardır. 

Genç bir kız olduğunda krallıkta yaşayan Stefan adında genç bir oğlanla tanışır. Stefan’a kendi büyülü diyarını ve özel güçlerini içtenlikle gösteren Malefiz, genç oğlana karşı güzel hisler beslediğini fark eder. Şanslıdır çünkü Malefiz’in duyduğu hisler karşılıklıdır. Ormanın her iki diyarında insanlar ve periler, barış içinde yaşam sürerler. Ta ki, Stefan’ın yetişkin bir erkek olduğunda krallıkta iyi bir statü elde etmek uğruna Moors’ta yaşayan perilere karşı büyük bir savaş ilan edene kadar.

Moors, sessiz bir karanlığa bürünür. Malefiz’in sahip olduğu kanatları, bir zamanlar sevdiği adam tarafından elinden alınır. Aradan yıllar geçer. Stefan artık kraliyette istediği en yüksek statüye sahiptir. O, insanların kralı olmuştur. Kraliçe yakın zamanda kız bir bebek dünyaya getirir. İntikam alacağı günü bekleyen Malefiz, bu haberi duyar ve küçük bebek Aurora’ya 16 yaşından sonra tesirini gösterecek lanetli bir büyü yapar. Küçük kız büyüdükçe Malefiz, Aurora’ya yaptığı lanetli büyüyü Stefan’a olan öfkesinden dolayı yaptığını fark eder ve bunu geri almak ister. Ne yazık ki geçmişte yapılan birtakım hatalar gelecekte gerçekleşeceği günü bekler.

Film; macera, fantastik türdedir. Filmin ikinci serisi de bulunmaktadır.


7 Şubat 2024 Çarşamba

Bahar gelmişçesine mavi gökyüzünde parlayan güneş

 


Sevgili okur,

Fotoğraftaki pembe sümbül. Hani, geçtiğimiz aylarda Eminönü çiçekçisinden almıştım bu sümbül soğanını. Nihayet pembe yapraklarını göstermeye başladı. Öyle de güzel kokuyor ki. Her gün günlük dozumu almayı ve onu selamlamayı ihmal etmiyorum.

İki gündür havalar pek güneşli. Sanki bahar gelmiş gibi hissediyor insan. Masmavi gökyüzü ve içi ısıtan sımsıcak güneş. Bugün için günün belli bir kısmında Sultanahmet civarındaydım. 

İlk olarak Nuruosmaniye Camii’sini ziyaret ettim. Bu camiiyi ilk kez ziyaret edişimdi. İstanbul’da 1748-1755 yılları arasında inşa edilen ilk barok özellikli camii. 

Buradan ayrıldıktan sonra yoluma çıkan bir martıyı hem fotoğrafladım hem de kısa bir videoya çektim. Hava öylesine parlak öylesine canlıydı ki… Martılar, güvercinler, kargalar… Kediler, köpekler. Hayvanlar da güzel havayı fırsat bilip sokaklara dökülen insanlar gibi gökyüzünü selamlıyordu.


                 İlk defa kuyruğundaki tüyleri benekli olan bir martıyla karşılaştım. 

Ardından Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Türk İslam Eserleri Müzesi’ni ziyaret ettim. İçerideki devasa büyüklükteki halılar çok etkileyiciydi. Son zamanlarda el emeği ile yapılan yün ya da ipek dokuma halılara karşı artan bir ilgim var. 


Hem Sultanahmet civarında hem de kapalı çarşıda el emeği ile yapılan halı dükkanlarını bol bol gezip görmeniz mümkün. Ben de bugün için birkaç mağazayı gezmeyi de ihmal etmedim tabii.

Müzeden sonra daha önce bulunmadığım sokaklarda kayboldum. Güneş yavaş yavaş batmaya hazırlanıyor gibiydi. En parlak halini de o zaman gösterdi. Sokak aralarında fotoğraflar çektim. Arnavut kaldırımı taşlarda aynı anda hem yürümek hem de fotoğraf çekmek zor olsa da epey keyifliydi.

İşte! Bugünüme eşlik eden o muhteşem güneş.


Adını bilmediğim arnavut kaldırımlı yokuşlu ara sokaklar. İnmesi iyiydi de geriye dönüş yolunda çıkması biraz zorlayıcıydı. 


Pek sevimli ve bir o kadar da ciddi duran kırmızı kapılı ev.

Günümün sonlarına doğru turkuaz renge sahip gözleri olan bir kediyle karşılaştım. İlk defa bu göz rengine sahip bir kedi görüyorum. Hem şaşırdım hem mutlu oldum. 


Eve dönüş yolumda bana okuma kitabım eşlik etti. Toplu taşıma araçları ekstra kalabalıktı. Belki de kimi insanlar havanın güzelliğini benim gibi değerlendirmek istemişlerdi. 

6 Şubat 2024 Salı

The Aeronauts

 


Balon Pilotları, İngiltere 2019.

Film, Richard Holmes’un 2013 yılında çıkan Falling Upwards: How We Take to the Air isimli kitabına dayanıyor.

Film bizleri 1862 yılına götürüyor. Amelia, hava olaylarına ve gökyüzüne karşı ilgisi olan maceraperest bir kadın pilottur. Çok eskiden eşiyle sıcak hava balonuyla gökyüzünde yaptığı deneylerle tüm ülkede konuşulur ve bilime katkı sağlarlardı. Ancak eşi, bir balon gezisi sonucu hayatını trajik bir şekilde kaybedince Amelia kendi kabuğuna çekilir ve sıcak hava balonunda yaptığı pilotluğa da ara verir.

Bilim insanı James Glisher daha önce kimsenin yapmadığı bir şeyi denemeye karar verir. Sıcak hava balonuyla daha önce hiç çıkılmamış yüksekliğe çıkmayı başarmak ve balon yükselmeye devam ettikçe gerçekleşecek hava değişimlerini gözlemlemek ister. Bu çalışmasını gerçekleştirmek için de balon pilotluğunda tecrübesi olan Amelia’ya ihtiyaç duyar.

Amelia, James’in teklifini ilk başta geri çevirse de içindeki tutku ve merak onu bundan daha fazla alıkoyamaz ve kendisini, James ile birlikte sıcak hava balonuyla gökyüzüne açılmış halde bulur. Atmosferin en üst noktalarına aşama aşama ulaşmaya başladıklarında karşılaştıkları zorlu hava şartlarıyla bilim için yaptıkları bu araştırma hayatta kalma mücadelesi vermeye dönüşür.

Film; macera, biyografik türdedir.


“Gökyüzü apaçık uzanıyor. 

Hadi o yöne gidelim.”

5 Şubat 2024 Pazartesi

Cam İnciler | Emeric Pressburger

 


Cam İnciler, Emeric Pressburger.

1933 yılındaki Nazi Almanya’sından Londra’ya kaçan ve kendini Karl Braun olarak tanıtan adam, savaşta karısını ve çocuğunu kaybetmiş; tek başına yeni geldiği bu şehirde kendi karanlık geçmişinden kaçmaya çalışmaktadır.

1965 yılının bir yaz ayında Karl, Londra’ya yerleşir. Kiraladığı dairede komşularına kendini, savaş mağduru bir adam rolünü oynamakla birlikte müzikten anlayan bir piyano akortçusu olarak tanıtır. Zaman geçtikçe yeni arkadaşlarla birlikte ona güvenen komşular edinir. 

Almanya’da Doktor Otto Reitmüller olarak bilinen Karl Braun, bilimsel deneyler yapmak için onlarca insanı öldüren biridir. İnsanların beyni üzerinde aşamalı olarak ameliyatlar gerçekleştiren Dr. Otto Reitmüller, ünlü bir Nazi doktorudur. Gizlilikle yürütülen deneysel çalışması ortaya çıkınca ve mahkemelerde yargılamalar başlayınca kendi ülkesini terk etmiş olur.

Ancak bu terk edişi geçmişini hafızasından sildiği anlamına gelmez. Gittiği her mekanda ve tanıştığı her yeni insanda yakalanma korkusu peşini bırakmaz. Onun karanlık geçmişi, yeni bir isimle başka bir kimliğe bürünmüş olsa da gittiği her yerde  kendisini takip etmeyi asla bırakmayacaktır.


“Ancak bütün umutlarınızdan vazgeçtiğinizde kaybolursunuz.”

“Büyüyen çocuklara nasıl da aptalca davrandığımızı gösteriyor bu. Her zamankinden daha duygusal oldukları bir zamanda onlara X’lerin öpücük, O’ların kucaklaşma anlamına geldiğini unutmalarını söylüyoruz. Yetişkinlerin dünyasında X’in "bilinmeyen sayı" ve O’nun "sıfır" anlamına geldiğini biz söylüyoruz onlara.”


“Mantıksız meselelerde mantığın tamamen faydasız olduğu gerçeğinden daha fazla mantıklı zihni rahatsız eden bir şey yoktur.”

“Ama biliyordu ki insan bir yere ilk defa gittiğinde kar mı yağıyordu, yoksa bir kafenin terasında, kızgın güneşe karşı açılan tentenin altında mı oturmuştu ya da bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında şemsiyesiz mi kalmıştı, her zaman hatırlardı.”


“Sırlarınızı açık etmeniz için başkalarının size kendi sırlarını anlatmasından daha cazip bir şey yoktur. Hein şöyle öğüt vermişti: "Biri sana doğrudan bir şeyler sorarsa ihtiyatlı olmak kolaydır. Ama biri sana kendi hayat hikayesini anlatıyorsa ağzından çıkana dikkat etmenin tam vaktidir." “

“Bazı şeyleri yapmayı ne kadar çok seversen, onlardan vazgeçmek o kadar zor olur, fakat kimliğini gizlemek için bunu yapman çok yararlı olacaktır.”


1 Şubat 2024 Perşembe

Mesafelerle birini tanımak…

 


Günlerdir yazamıyor olmanın getirdiği bir ağırlık hissi var üzerimde. Okullar kısacık da olsa belirli bir süreliğine tatile girmişti. Ancak tatilden önce evde halledilmesi gereken birtakım tadilat işleri vardı. Tatilin ilk haftası bitmeden tadilat işleri nihayet bitmişti. Hem mental hem de fiziksel olarak dinlenmeye çok ihtiyacım vardı. Hemen sonraki gün, günlerdir heyecanla beklediğim mektup arkadaşım İstanbul’a geldi. Tabii öncesinde aramızda heyecanla süren uzun uzun mesajlaşmalarımız oldu.

Seyahat planı ile ilgili sormak istediği şeyler olursa benimle her zaman iletişime geçeceğini söylemiştim. Ona her konuda yardımcı olmaya çalıştım. Burada iyi anılar biriktirmesini ve iyi bir izlenime sahip olarak ülkesine dönmesini gerçekten çok istedim. Bu tek taraflı gerçekleşmiş olsa da ülkesine mutlu bir şekilde dönecek olmasına onun adına çok memnun oldum. Ama yaşadığım hayalkırıklığı ile geride kalan yalnızca ben oldum.

Arkadaşım otel rezervasyonunu buraya gelmeden önceki süreç boyunca bir türlü ayarlayamadı. Benden bu konuda öneriler istedi. Hem uygun fiyatlı hem turistik yerlere yakın; hem temiz hem de güvenli oteller bulmaya çalışıp bir sürü otel linki paylaştım. Kendine uygun bir otel seçip ayarlayamadı. Ben de evimizde kalmasını teklif ettim. Bu teklifimi hemen kabul etti. Misafir ağırlamak konusunda herhangi bir şikayetim yok ama buna bir tık şaşırdım. 


İlk gün arkadaşımı ineceği yerden arabayla aldım. Tanışma faslı çok eğlenceli ve heyecanlı geçmişti. Birbirimiz için haberimiz yokken hediyeler hazırlamışız. Onları vermiş olduk. Hediyelerle beraber bir poşet dolusu abur cubur -domuz katkılı, jelatinli- kısaca içeriği güvenilir olmayan şeyleri kibarca kabul etmiş olsam da dikkat etmemiş olmasına bir nevi üzüldüm. Bu konudaki hassasiyetimi yıllardır biliyordu. Sonrasında evde Türk mutfağından lezzetler de içeren güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltıya bayıldı. O mutlu oldukça biz de mutlu olduk tabii. Sonra evde beraber Türk kahvesi içtik. Ülkeler arası saat farkı, uzun uçak yolculuğunun yorgunluğu derken o gün dinlenmek istediğini söyledi. Birinci gün böylece bitti.


İkinci gün evde yaptığımız kahvaltının ardından Sultanahmet civarını gezdik. Topkapı Sarayı’na hayran kaldı. Köklü Türk tarihi ve tarih kokan sokaklar karşısında büyülendi. Gün içerisinde Türk mutfağından yemekler yiyip içmeyi de ihmal etmedik. Salep içip sonraki saatlerde kebap denedik. Her şeyi gerçekten çok lezzetli buldu. Onun memnuniyeti, tebessümü beni de mutlu ediyordu. Mısır Çarşısı’nı da gezip eve doğru yola koyulduk.


Üçüncü günümüzde Süleymaniye civarını gezdirdim. Süleymaniye Camii’sinden sonra her zaman gittiğim bozacıya götürdüm. Bozayı pek beğenmedi. Daha sonra Beyazıt tarafına geçtik. Çok güzel bir gün batımı renkleriyle bezenmiş bir gökyüzü karşıladı bizi. Ardından kapalı çarşıya götürdüm. Burayı da çok güzel buldu. Dönerci de yemek yiyip çayımızı yudumlarken ettiğimiz sohbet ile günü bitirip eve doğru yol adık.


Dördünce günde Taksim’e doğru yola koyulduk. Hafız Mustafa’da kahve içtik. İstiklal Caddesi’nde bulunan turistik yerleri gezdik. Midye denedi, onu da çok sevdi. Sonrasında tavuk döner denemek istediğini söyledi. Akşam yemeği olarak da onu yedik ve sonrasında eve doğru yola koyulduk.


Beşinci günümüzde yani bugün, Üsküdar’a Katibim Kafe’ye geçmek istedi. Daha sonra Kız Kulesi’ne doğru kısa bir yürüyüş yapıp resimler çekindik. Ardından vapurla Eminönü’ne geçtik. Burada balık ekmek denedik. Sonrasında köprüden yürüyerek Galata civarına doğru yol aldık. Buradaki turistik yerleri de gezip resim çekindikten sonra vapurla yeniden Üsküdar’a geçtik. Arkadaşım çorba denemek istedi. Genç Kebap’ta çorba ve lahmacun denedi. Her ikisini de çok beğendi. Ve buradan sonra eve doğru yeniden yola koyulduk.


Bugün buradaki gezisinin son günüydü. Öncelikle gezeceği yerler konusunda son güne kadar herhangi bir öneri sunmadığı için bir plan yapabilceğimi ona ben teklif ettim. Seyahat yapma planının çoğunu da ben üstlendim. Bu benim için gerçekten çok yorucu oldu. Yine de yorgunluğumu yansıtmamaya özen gösterdim. Gezilerimiz sırasında sıklıkla gitmek ya da denemek istediği bir şey olursa bana söylemesini hatırlattım. Gezi süremiz boyunca internetimi her zaman onun için açtım. Evde kaldığı süre boyunca kültürel farklılıklar dışında onu daha da yakından tanımış oldum. Yaptığım iyiliklerin elbette karşılığını istemiyorum ama normal bir seviyede olması gereken inceliği ne yazık ki hiç göremedim. İyilikten maraz doğar cümlesini sonuna kadar yaşadım. İyi niyetin suistimal edilmesi gibi. Gerçekten söylemek istediğim ama söyleyemediğim çok şey var. Rahatlık seviyesi beni gerçekten çok şaşırttı. Dışarıda yeme içme anlarımızda ince ince hesaplar yaptı. Benim için heyecanla beklediğim bu zamanlar ne yazık ki böyle sonuçlandı. 

 

BİRPEMBESEVER