2 Temmuz 2024 Salı
Beyazlı Kadın | Wilkie Collins
19 Nisan 2024 Cuma
Takvim yapraklarından eksilenler
Fotoğraf karesi bayramdan önceki haftadan kalan bir güne ait. Her yıl Emirgan Korusu’nda gerçekleşen lale festivali, sosyal medyada karşıma çıkmıştı ve benim de henüz insan kalabalığının ilgisine maruz kalmadan ikinci gününde ziyaret etme fırsatım olmuştu.
Sabahın erken saatlerinde gitmiş olmanın avantajı ile koruda ağırlıklı olarak turistler ve makinesini eline alan fotoğraf tutkunu insanlar bulunuyordu. Sonrasında “Sahi, ben neden makinemi yanıma almadım?” sorusu zihnimde yankılansa da artık pişmanlık yaşamadan anın tadını çıkarmayı ve telefonumla resim çekinmekle yetinmeyi kabullenmiştim.
Çektiğim lale fotoğrafları arasında seni İstanbul lalesi ile tanıştırmak isterim. Kendisi zerafeti, duruşu ve görüntüsü ile diğer lalelerden hemen ayırt ediliyor.
Korunun içinde yer alan rengarenk laleler arasında gezinirken bir yandan da fotoğraflar çektim. İşte o günden geriye kalan bazı fotoğraf kareleri.
Japon Bahçesi’nde rüzgar estikçe yere dökülen sakuraların manzarası, adeta Japon animesinde gördüğümüz bahar anında arka fonda çalan bir müzik eşliğinde yere dökülen kiraz çiçeklerini andırıyordu.
Burada çektiğim fotoğraf karelerini Japon mektup arkadaşıma bu yerin açılma nedenine dair kısa bir tarihçesini de anlatarak gönderdim. Baltalimanı’ndan geriye kalan fotoğraf kareleri.
sakura ağacı
Doğaya doyduğumuz güzel günlerden biriydi. Sonrasında hem bayram koşuşturması hem de insan kalabalığı derken buraların ziyaret edilmek için epey rağbet gördüğünü öğrenmemle erkenden gidip gezmiş olmanın sevincini yaşamak da keyifliydi.
Yakın zamanda bir tiyatro oyunu için aldığım bilete aniden çıkan başka bir program sebebiyle yine gidemedim. Artık bu oyunda bir uğursuzluk olduğunu düşünmeye başladım. Oyun Hamlet idi. Geçmişte bu oyuna iki farklı zamanda yine bilet almış ve gidememiştim.
Bu yıl havaların ısınmasıyla çevremizde tek tük kalmış olan yeşil alanları bina dikme yarışına dahil eden müteahhitler sayesinde gürültümüz eksik olmuyor. Bugün havanın yağışlı olmasına rağmen belli bir saate kadar çalışmayı bile sürdürdüler. İnşaat demişken, üst katımız bir süredir boştu ve satıldığını öğrenmiştik. Taşınacak olan aile, bayram öncesinde bir haftalık bir tadilat yaptı. Adı bir haftalık tadilat olsa da bir haftayı elbette aştı. Anlayacağınız üzere apartmanda epey gürültü olmuş. Sonradan öğrendiğimize göre yeni ev sahipleri dairenin içinde yer alan dış duvarlar dışındaki tüm duvarları yıktırıyor; dairenin planını yeniden yapmaya karar veriyorlar. Yasal olarak bu durumun yasak olduğunu ve kolon niteliğinde olmasa bile perde ve ara duvarların belediye izni olmadan yıkılamayacağı en başından belliymiş. Tüm bu süreç boyunca apartman yöneticisi ne yapıyordu diye soracak olursanız her şey yıkılıp bittikten sonra kendileri aydınlanma süreci yaşamış olmalı ki yakın zamanda bir toplantı düzenleneceğine karar verilmiş.
Müsatakil bir ev için iç duvarların komple yıktırılıp isteğe göre tekrar düzenlenmesi kararını anlayışla karşılarım ama bir apartman için diğer katlarda yaşayan insanların canını hiçe sayıp deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeğini göz ardı etmek ve daire içindeki duvarları yıktırmak bencillik değil de nedir?
Tüm bu olup bitenler boyunca biz bir apartman sakini olarak elbette hakkımızı aradık ve yöneticiye fikirlerimizi ilettik. Başka bir apartman sakini ise bu durumu belediyeye şikayet etmiş. Beni hayal kırıklığına uğratansa bu olup bitenlere bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda hiçbir şeye karışmayan insanların tepkisi oldu.
2 Nisan 2024 Salı
Zaman ne çabuk geçiyor Mona
Canım okur,
Yazmayalı epey olmuş gibi hissediyorum. Bu his, çok uzun zamandır hem zihnimi hem kalbimi meşgul etmekteydi. Şu an yazabiliyor olmanın mutluluğu ve heyecanıyla işte karşına çıkageldim.
Kış gelmeden mart ayını da bitirdik bu yıl. Bu yüzden biraz buruk hissediyordum. Nerede o eski kış ayları? İstanbul’da yolların karlarla kapandığı ve okulların günlerce tatil edildiği; mahallelerde kartopu savaşlarının yapıldığı günler. Tabii yapılan kardan adamları unutmamak gerek. Sanki çok eskide kalmış gibi. Üstü toz tutmuş anılar. Şimdilerde insanoğlunun hırsları doğayı da ele geçirmiş durumda. Ne yazık ki oturduğum mahallede yeşil alan sayısı artık yok denecek kadar azaldı. Yerini gökdelenler, apartmanlar almaya başladı. Birkaç haftadır devam eden inşaat gürültüleriyle gün başlıyor ve gün bitiyor. İnsanoğlundaki bina dikme hırsı son bulur mu, bilinmez.
Nisan ayına sayılı günler kala bahar ayını da yaşayamadan yaz havasına merhaba dedik. Birkaç gündür yaz sıcakları yaşanıyor şehrimde. Bense bir süredir alanımla ilgili bir sertifika eğitim programına gidip gelmekteydim. Program verimli geçiyor mu, tartışılır. Bitmesine ise sadece birkaç ders kaldı.
Havalar sıcak olmaya başlasa da her gün farklı bir gökyüzü ile karşılaşmak güzel. Son birkaç gündür günün farklı saatlerinde göğe bakıyor ve birkaç dakikalığına da olsa zihnimde yoğrulan düşüncelerime bir perde çekiyorum.
İşte, o gökyüzü an’ları…
"Zaman ne çabuk geçiyor Mona.
Saat on ikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona."
13 Mart 2024 Çarşamba
Sisli gecede gizlenmiş erik ağacı çiçekleri
Merhaba sevgili okur.
Resimde görmüş olduğun erik ağacı çiçeği. Geçtiğimiz haftalarda güneşi ve ılık havayı gören ve derin uykuda olan ağaçlar çoktan çiçeklenmeye başlamışlar. Evimizin köşesindeki yolun kenarında olan erik ağacı da baharı erkenden müjdeleyenlerden biri.
Erik ağacı demişken… Hem görüntüsü hem kokusunu sevdiğim ağaçların başında gelir. Bir de beni çocukluk anılarıma götürmesi onu diğerlerinden ayrıcalıklı kılar.
Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanındaki Feride misali çocukluğum ağaç dallarında geçmiştir. Bazen meyve toplamak, ağaç dallarında oturmak, gökyüzünün maviliğine daha yakından bakmak ya da bazen kiraz saplarından kulaklarıma küpe yapmak için çıkardım ağaç dallarına. Tabii ağaç dallarının, oynadığımız saklambaç oyunlarında en iyi saklanma yerlerinden biri de olduğunu unutmamak gerekir.
2000’li yıllar. Yine bahar aylarından biri. Bahçemizdeki erik ağacının tomurcuklanan güzel kokulu beyaz çiçekleriyle süslenmiş dallarının tam ortasına oturmuşum ve o an fotoğraf karesine alınmış. Bugün kokladığım bu erik ağacı çiçekleri işte beni çocukluğumda çekindiğim o fotoğraf karesine alıp götürdü.
Çocukluğumdaki erik ağacını soracak olursan, ona veda edeli çok uzun yıllar oldu. Şu anki erik ağacı ise yerinde huzurlu bir şekilde dursa da yanındaki yeşilliklerle dolu boş araziye apartman dikme çalışmalarına başladılar. Erik ağacı eskiden olduğu gibi mutlu ve huzurlu olur mu bilmiyorum ama onun da tıpkı benim gibi yitip gitmekte olan yeşilliklere üzüldüğünü hissedebiliyorum.
Bahar ayında sisli ve puslu bir gece. Gecenin karanlığında gizlenen erik ağacı çiçeklerinin aksine birileri gökyüzündeki en güzel halini almış.