31 Ocak 2021 Pazar

Bilinmeyen Bir Güne

 



'' İnsanlar, insanların içinde, insana hasret yaşarlar. ''

                                                                    Özdemir Asaf.


Karşıma çıkan bu güzel ve anlamlı cümle ile giriş yapmak istedim. Asaf'ın söylediği cümle, ne çok anlam barındırıyor içinde.

Kimi zamanlar kalabalığın içinde kayboluyoruz. Kalabalıktan uzaklaşmak istesek de birileri o kalabalığa zorla sürükler bizi. Duygularımız, düşüncelerimiz, isteklerimiz sorulmadan sorgulanmadan.

Her insan birbirinden farklı. Fıtrat olarak birbirimizden farklı yaratılmışız. Zaten her insanın huyu, karakteri, kişiliği aynı olsaydı dünya daha da çekilmez bir hal alabilirdi. Bu farklılıkların olması bizi biz yapan önemli şeylerden biri.

Birbirimizi farklı kılan bu özellikleri sevmek zorunda olmasak da saygı duymak zorundayız. İnsanlar birbirini var olduğu karakteristik özellikleriyle kabul etmeyi bilmeli. 

Bilmeli diyorum çünkü ne yazık ki toplumda hala birbirini belli kalıplar içerisine sokmaya çalışan insanlar var. Bu insanlar bazen bir adım yakınımızda bazense uzağımızda olabiliyorlar. İşte burada da araya saygı giriyor. Saygı her adımın temelini oluşturuyor. 

Hepimizin kendine has bir yaşam alanı bulunuyor. Bu yaşam çemberimizde herkesin yine kendine özgü kuralları, kırmızı çizgileri, hayat tarzı bulunuyor. İnsanlar, biz izin verdiğimiz müddetçe bu yaşam çemberimize dahil olmalı ya da olmamalı. Her şey kişinin kendisinde başlıyor. Bu yüzden de kişinin ilk önce kendine saygısı olmalı. 

Bazen insan olduğumuz bilincinden uzaklaşıyoruz. İnsan olduğumuzu unutuyoruz. İnsanlıktan çıkıyoruz. Ve insana hasret yaşıyoruz. 




25 Ocak 2021 Pazartesi

CANAVAR

 



 
'' İnsanın ne yapması gerektiğini bilmesi çok zor. ''

'' Görünüşe göre, anlatmak istediği şeyin önemi çocuğun kelime dağarcığını aşıyordu. ''

'' Dünyada çok sayıda ahmak olsa da, onlara karşı kendinizi mahvetmeniz için bir neden göremiyoruz. Onlara hiçbir şey öğretemezsiniz, biliyorsunuz. ''

'' Görünen o ki bir insanın yüzünü kaybetmesi, toplumda ona atfedilen rolü de kaybederek tanınmaz hale gelmesi demektir. ''


Canavar, Stephen Crane.
Yazarın 1898 yılında kaleme almış olduğu yapıtında New York yakınlarında bulunan Whilomville adındaki kurgusal bir kasabada yaşayan insanların etrafında dönen olaylar anlatılıyor.

Siyahi bir genç olan Henry, evlerinde uşak olarak çalıştığı doktor bir adamın yanında yaşar. Doktorun Jimmie adında bir oğlu vardır. Jimmie ise beyaz ırktan gelen bir çocuktur. Dönemin sınıf farklılıklarına inat Henry ve Jimmie yakın arkadaştırlar. 

Bir gün bilinmeyen bir sebepten dolayı doktorun evinde büyük bir yangın çıkar. Yangın tüm eve yayılırken içeride yaşayanlar canını kurtarmak için feryatlarla kendilerini dışarıya atmanın telaşına düşerler. Küçük Jimmie evdeki yangından kendini kurtaracak kadar şanslı değildir. Yakın dostu ve aynı zamanda uşakları olan Henry hiç terddüt etmeden Jimmie'yi kurtarmak için kendini alevlerin arasına atar. 

Jimmie kurtulur, yangını hafif bir şekilde atlatır fakat aynı şey Henry için geçerli değildir. Henry yangında yüzünü kaybeder. Yüzünde ağır ve kalıcı yanıklar oluşur. Henry'nin yüzünde oluşan bu üzücü durumdan ötürü toplum tarafından ötekileştirilmeye ve dışlanmaya başlanır. Halk tarafından ağır sözlere ve davranışlara maruz kalan Henry, yüzünü kaybettiği yetmezmiş gibi adını da kaybetmeye başlar. Toplum tarafından canavara dönüştürülmeye başlanır. Fakat asıl canavarın toplumun olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.




24 Ocak 2021 Pazar

MİM | Seni Sen Yapan Şeyler

 



Sevgili okur,

Geçtiğimiz günlerde Deeptone'un blogunda gördüğüm bir mimin konusu çok hoşuma gitmişti. Mim'in konusu seni sen yapan şeyler üzerine. Bir nevi mimi cevaplayanın kişisel hayatına giriş yapabildiğimiz bir mim. Sevgili Deeptone'un mimi yazısının cevaplarına da buradan ulaşabilirsin.

Seni Sen Yapan Şeyler

İlk olarak pembe rengini çok seviyor olmam. Küçüklüğümden beri en çok sevdiğim renktir. Aslında her renk güzeldir. Ama pembe ayrı bir güzeldir.

Kitap okumak, müzik dinlemek, şarkı söylemek, yürüyüş yapmak, bisiklet sürmek, gezmek, yeni yerler keşfetmek, fotoğraf çekmek, doğa ile baş başa vakit geçirmek, orta şekerli Türk kahvesi içmek, fıstıklı çikolata, pamuk şekeri.

Ve mesleğim. Öğretmen olmak. Beni ben yaptığını düşündüğüm güzel şeylerden biri. 

Mektup arkadaşlığı, kartpostallaşmak, farklı kültürleri tanımak, pul koleksiyonu.

Yerine göre çocuksu davranmak. Bazense yaşımdan daha da olgun birine dönüşüvermek de beni ben yapan şeylerden.

Yardımsever olmak, hayvanları seviyor olmak, bitkilerle vakit geçirmek, papatyaları sevmek.

Kış mevsimi, ilkbahar ve sonbahar. Üç mevsimi de severim ama kışı daha çok severim. Karlarla oynamak, yuvarlanmak, kartopu savaşı, kardan adam yapmak.

Sulu boya yapmak, çizimler denemek en sevdiğim hobilerimden.

Sahilde oturmak, denizi seyre koyulmak, martıları beslemek.


MİMLENDİNİZ 

Buluttan öte

Peubilge

Gonca'nın Dünyasından

Çok Bulutlunun Günlüğü

Sakura Mevsimi






21 Ocak 2021 Perşembe

Küçüksu Kasrı

 




Göksu ile Küçüksu dereleri arasında kalan bu alana yapılan Küçüksu Kasrı, Osmanlı döneminde padişahların en gözde mesire yerlerinden biri olarak bilinir.

Bu yapıtın yer aldığı konum, Hasbahçe olarak da adlandırılır.  İlk yapılılaşma çalışmalarına Sultan 1. Mahmud zamanında başlanır. Sonra zamanla  Sultan 3. Selim döneminde Küçüksu Kasrı geniş çaplı bir onarımdan geçer.  3. Selim'in isteği üzerine çok sevdiği Mihrişah Valide Sultan için de kasrın bahçesine çeşme eklenir.





Küçüksu Kasrı farklı dönemlerde yine farklı padişahlar tarafından birçok kez elden geçirtilir. Ve son olarak Sultan Abdülmecid döneminde günümüze ulaşan haliyle kasır yaptırılır. 1983 yılında müze-saray olarak ziyarete açılır.




Kasrın gerek dış tasarımı gerekse iç tasarımlarında Batılı süsleme motifleri kullanılmış olup, farklı renk ve biçimlerde İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineler, ince işçilikli parkeler, halılar ve tablolarla dekore edilmiş.

Küçüksu Kasrı'na ziyaretler müzekart ile ücretsiz. 
Denize kıyısı olan bu ihtişamlı yapıtı ziyaret ederseniz Göksu ve Küçüksu mesire alanına uğramayı ihmal etmeyin.
















20 Ocak 2021 Çarşamba

1 Night 2 Days

 




2 Gün 1 Gece, Güney Kore 2007.
Güney Kore televizyonunun en çok izlenen varyete programlarından biri. Şimdilik 4.sezonu ile izleyicisinin karşısına çıkıyor. Programda altı tane ünlü isim bulunmakta. Aslında her sezonda yeni yüzleri görmekteyiz. Fakat uzun bir süredir resimdeki altı üyenin arasındaki uyum ve absürt komiklikler izleyici kitlesini kendisine bağlamayı başarmış ve bu ekiple sezonlar çekilmeye devam etmektedir.

Üyeler iki gün bir geceyi birlikte geçirmektedirler. Ancak yanlarına yiyecek, abur cubur gibi gıdalar almaları ya da saklamaları kesinlikle yasaktır. Çünkü üyeler arasında oyunlar oynanmaktadır. Bu oyunlar sonucunda da kazanan kişiler yemek ödülüne hak kazanır. Ödüller sadece yemek ile de sınırlı değildir. Üyelerin oyunları kazanma durumlarına göre dışarıda ya da içeride uyumaları da ödüllerden birkaçıdır.

Bireysel oyunlar dışında bazen genç üyeler ve yaşlı üyeler takımlarına ayrılıp oyunlar oynanır. Bu da  takımlar arasında hoş esprilere, komik olaylara fırsat verir. Bol kahkahalarla izleyebileceğiniz eğlenceli bir varyete programı.


18 Ocak 2021 Pazartesi

Sulu Boya ile Küçük Çizimler








Bugün yaptığım bu çalışmayı daha küçük çizimler üzerinde sulu boya ile denemek istedim. Ortaya çıkan bu çalışmamda kullandığım malzemeleri ve yapım aşamasını anlatacağım.




Sulu boyaya başlamadan evvel öncelikle kurşun bir kalemle sulu boya kağıdına boyamak istediğim çizimleri kaba taslak bir şekilde bastırmadan çizdim. Sulu boya kağıdına resimde görmüş olduğun gibi çizimlerimi yapıyorum. Daha sonra da çizimlerin üzerinden ince uçlu siyah mürekkepli çizim kalemiyle geçiyorum. Benim kullandığım kalem Micron Sakura 005 numara.




Çizimlerin de üzerinden geçtikten sonra sıra en keyifli kısma geliyor elbette. Sulu boya ile renk karışımları elde ediyorum. Bu yapan kişinin isteğine kalmış bir durum. Ben de  hem elimdeki renkleri kullanarak hem de renk karışımları elde ederek ortaya yeni renkler çıkartmaya çalıştım. 

Boyamaya başlamadan önce en önemli şey boyama çalışması yapacağınız sulu boya kağıdını kağıt bantlar ile zemine sabitlemek olacak. Eğer bu sabitleme yapılmazsa sulu boya kağıdınızda kabarmalar meydana gelecektir.

Boyamada kullandığım fırçam ise Bigpoint'in 2 numaralı ince uçlu fırçası. Böyle fırçalar küçük desenli çalışmalarda oldukça iyi iş görmekte. 




Bugün ortaya keyif alarak yaptığım bir sulu boya çalışması çıkıverdi. 
O halde fırçanın renklerle buluştuğu güzel günlere sevgili okur!




17 Ocak 2021 Pazar

İnsanların İki Yüzü

 



Kimi insanlar yüzlerinde birden fazla maskeyle dolaşmayı sever. Aslında sevmekten de öte bir davranıştır bu. Bu maskeler o kişinin karakterine, ruhuna işlemiştir. Bedeniyle bir bütünlük kazanmıştır. İnsanlara yalan söylerken, onları kandırırken kısacası kendi işini görene kadar sizin istediğiniz şekle ve kılıfa uygun bir maske bulurlar, öyle de davranmaya devam ederler. Peki neden?


Çünkü böyle insanlar bu şekilde yaşamaktan mutluluk duyarlar. Duygu sömürüsü, insanları kendi amaçları için kullanmak sıradan oluvermiştir. Ve bunlarla da doyuma ulaşırlar. Kendilerince bir başarı elde etmiş düşüncesine kapılırlar. Karakterlerine sinmiştir bu maskeler. Can çıkar huy çıkmaz dememişler boşuna. İnsanların kötü huyları da mezara kadar kendileriyle birlikte oluyor. 


Madden ve manevi olarak sizi sömüren insanlardan uzak durun. Elbette bunu hemen fark edemeyiz fakat bunu anladığımız vakit de o insanları yakınımızda tutmamak adına elimizden geleni ardına koymamamız gerekiyor. Çevrenizde size gerçekten değer veren, sevgisi saygısı hakiki olan az dostlarınız olsun, fazlası da uzak olsun. 

KIZIL VEBA

 




'' Uygarlık çöküyor ve artık herkes kendisi için yaşıyordu. ''


'' Çok, çok uzun zaman önce, dünyada çok az insan varken hastalıkların sayısı da çok azmış. İnsanların sayısı artıp büyük şehir ve uygarlıklarda toplu halde yaşamaya başlayınca yeni hastalıklar çıkmaya, insanların vücutlarına yeni tür mikroplar girmeye başlamış. ''

'' Gayet iyi biliyorum. İnsanoğlu uygarlık yolundaki kanlı ilerleyişine başlamadan önce, ilkelliğin karanlığına giderek daha çok batmaya mahkumdur. Sayımız artınca ve herkese yer olmadığını hissettiğimizde birbirimizi öldürmeye başlayacağız. ''


Kızıl Veba, Jack London.
Yazar kitabını 1912 yılında kaleme alıyor. Kitabın konusu ise okuru yüz yıl sonrasına yani 2010'lu yıllara alıp götürüyor.
Yıl 2013. Beklenmedik bir anda tüm dünyada hızla yayılan bir salgın baş gösterir. Bu salgına yakalananı ise kısa sürede ölüme sürükler.
Granser adındaki ihtiyar 2060'lı yıllardan 2013 yılında henüz gençken yaşadığı bu salgını ve ardında yaşananları torunlarına anlatıyor.

Kızıl Veba salgını ilk başlarda çok masumane bir şekilde başlıyor. Küçük bir salgın gözüyle bakılır ve sonucunda da birkaç kişi ölür. Bu hastalığa yakalananlarda ise bazı semptomlar kendini belli eder.  İlk işaretlerden biri yüzün ve tüm vücudun kızarması ve hastalığa yakalananların kısacık bir sürede ölmesi.

Yalnızca tek bir ülkede yayılmaya başlayan Kızıl Veba, diğer ülkelerde de kendini göstermeye başlar. Granser bu salgınla birlikte yitirdiği ailesine, kaybolan bir uygarlığa; bilginin, üretimin, dilin yitirilişine tanıklık ediyor. 
Ayrıca salgının hızla yayılmasının en önemli faktörünün de insanların duyarsızlığı ve ihmalkar davranışlarının olmasının altı çiziliyor.

Bu kitap bana günümüzde yaşanan salgını anımsatan ve Jack London'ın ustaca kaleme almış olduğu inanılmaz bir eser.


16 Ocak 2021 Cumartesi

Sevgili Okur'uma

 




Lapa lapa karın yağdığı bir akşamdan merhaba sevgili okur.
Bu yazım bir teşekkür üzerine olacak. Bir süredir aklımda olan düşünceleri serbest bırakıp bugünkü yazımla seninle buluşmalarını istedim.


Blog yazmak upuzun bir süreç. Ve en önemlisi de bu süreci keyif alarak gerçekleştiriyor olmak. Yazmayı, okumayı sevmek. Yazmak da bir tutkudur aslında. Keyif almadan yapmak da imkansız. 

Hikayeler, şiirler yazma serüvenim ilkokuldayken başlamıştı. Ortaokulda da kompozisyon yazdığımız Türkçe derslerini çok severdim. Okul dergilerine, gazetelerine benim de bir yazım paylaşılacak olsa çok sevinirdim. İşte böyle sevgili okur. Ben henüz çocukken başlamıştı yazma tutkum. Şu anda da blogumda devam ediyorum yazma eylemime.


Blog yazma yolculuğum beş yılını bitirdi. Bu yolculuğa her zaman iyi ki çıkmışım diyorum çünkü yazdıklarımın insanlara ilham olmasına hem de ortak duygu ve düşüncelerde buluşuyor olmamız adına mutluluk duyuyorum. Bu yolculukta beni yalnız bırakmayan sevgili okurum, sana teşekkür ediyorum. Bu uzun yolculukta yanımda olduğun ve olmaya devam ettiğin için.



15 Ocak 2021 Cuma

Yılın İlk Karı

 




Günaydın sevgili okur,
Günün ilk saatlerine kar yağışı ile başladık. Sabah uyanıp perdeleri açtığımda dışarıda yağan karı görmek içimi neşeyle ve mutlulukla doldurdu. Az da olsa hala daha kar yağmaya devam ediyor. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen dışarıdan çocuk sesleri duyulmaya başladı.

Sabah ilk işlerimden biri de mutfak penceresine uğrayan misafir kuşlarımıza biraz bulgur ve ekmek içi koymak oluyor. Günden güne soğumaya başlayan havalarda onları da unutmamak gerekiyor.

Yılın ilk karı.
Kahvaltımı yapıp, sımsıkı giyinip, atkımı ve eldivenlerimi takıp dışarıda yürüyüş yapmak istiyorum. Bu yılın ilk kar yağışında yapmak istediğim bir şeydi. 

Çocukken kış biraz daha farklı geçerdi. O zamanların İstanbul'una daha çok kar yağardı. Yollar kapanır, arabalar sokaklara çıkamaz olur hatta okullar bile tatil edilirdi. Biz de fırsattan istifade günü karlarla oynayarak geçirirdik. Kardan adamlar yapılır, evden burnu ve gözleri için havuç zeytin getirilirdi. Kartopu savaşları da o güzel kışların unutulmazlarından biriydi elbette.

Bu hafta sonu daha fazla kar yağışı bekleniyormuş. Dilerim öyle olur ve çocukluğumuzda yaşadığımız o güzel kışları tekrar yaşarız.
Huzurlu günler!


13 Ocak 2021 Çarşamba

Genç Bir Doktorun Anıları

 



'' Köyde büyük tecrübeler kazanılabilir diye düşünüyordum uykuya dalarken, ''fakat okumak, okumak ve daha çok okumak gerek...''


'' Ruhumun derinliklerinde bir yerlerden, insanların acılarına karşı hala taşlaşmamış kısmından güzel, yatıştırıcı sözler çıkardım. ''


'' Akıllı insanlar mutluluğun sağlığa benzediğini çok önceden fark etmiştir: Mutluyken fark etmezsiniz; ama yıllar geçtikçe kalan mutluluğunuza ilişkin anılar, ah, anılar!.. ''


'' Sonra vedalaşıp odama gittim, lapa lapa yağan kar her yeri kaplamıştı. Fener yanıyordu, evim sessiz, huzurlu ve muhteşem görünüyordu. Ve tek isteğim uyumaktı. ''


Genç Bir Doktorun Anıları, Mihail Bulgakov.

Kitaptaki ana karakter Doktor Bomgard, tıp fakültesinden yeni mezun olmuş bir gençtir. Henüz 23 yaşında olan bu gencin yaşadığı dönemin Rusya'sında devrimin gerçekleştiği sıralardır. Ortam karmakarışık, kan gövdeyi götürürken diğer yandan da insanlar zorlu hava şartları ile mücadele etmektedirler.

Doktor Bomgard yaşadığı büyük şehirden ilk görev yerine ,ücra bir kasabaya, gönderilir. Genç doktorun tecrübesizliği, korkuları ve ön yargıları bu küçük kasabada günden güne büyümeye başlar. Zaman geçtikçe çalıştığı hastaneye, küçük evine ve kasabadaki insanlara alışmaya başlar. Fakat kasaba halkının hastalıklarla mücadelesi batıl inançlarla, kadercilikle süregelmiştir. Bu durumu değiştiremeyeceğini anlayan Doktor Bomgard'ın kendi içinde söyledikleri ve dışa vurdukları çelişmeye başlar.

Genç doktor, tecrübesiz olmasından dolayı karşılaştığı yeni hastalara ve hastanenin diğer çalışanlarına bu yanını belli etmek istemez. İnsanların diline düşmek korkusundan çalışma günlerinin dışındaki zamanlarını tıp fakültesinde edindiği kitapları okuyarak geçirir. Köy hayatının zorlu şartlarına alışmaya çalışan doktorun bir taraftan da büyük şehre duyduğu özlem okura yansıtılıyor.




12 Ocak 2021 Salı

Kış Aylarında Sukulent Bakımı

 




Sevgili okur,
Bu hafta yaşadığım şehirde kar yağışı bekleniyor. Açıkçası bu günün gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Kış aylarını seven biri olarak elbette.

Havaların iyice soğuduğu şu günlerde açık alanda baktığım sukulentlerimin hepsini balkonumuza yerleştirdim. Sonbahar aylarında bir sürü yapraktan birden fazla çoğaltma yapmıştım. Yapraklardan yavru sukulentler çıkmış olsa da gelişimleri yok denecek kadar azaldı. Güzelce büyümeleri için ilkbaharı dört gözle bekliyorum.


Ayrıca açık alanda kalan sukulentler soğuk havanın etkisi ile biraz da renk değiştirmişlerdi. Neyse ki bu renk değiştirme korkulacak bir şey değil yalnızca bitkilerin yeni havaya uyum süreci. 




Resimde görmüş olduğun sukulentler yapraklardan çoğalttıklarım. Birkaç tanesinin de renk değişimine uğradığını görebilirsin. Yavru sukulentleri ayırarak geçici saksılarında yeni topraklarıyla buluşturdum. Kış aylarına geldiğimizde böyle sulu bitkiler çok fazla suya ihtiyaç duymuyorlar. Toprağı kurudukça su vermemiz yeterli oluyor. Aşırı susuz bırakmamız da fazla suya maruz bırakmamız gibi bu tür bitkilerin ölmesine sebep olabiliyor. Bu yüzden de bulundukları toprakları ara ara kontrol edebilirsiniz.




Kapalı ortama alınan sukulentlerin gün ışığından da yararlanması gerekiyor. Bulundukları ortamın havadar bir yer olması da önemli. Ev ortamında baktığım eski kaktüslerimin ve sukulentlerimin de bunları ihlal ettiğim için öldüklerini şuan daha iyi anlıyorum.

Bu bitkiler şuan kış uykusunda gibiler. 
Güzelce büyüyüp gelişmeleri için ilkbaharı bekliyorum. Benim gibi sukulent ve kaktüs severler için dilerim yararlı bir paylaşım olmuştur.

Huzurlu ve mutlu akşamlar!



9 Ocak 2021 Cumartesi

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN

 



'' Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. ''


'' Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir. ''


'' Herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi... ''


'' İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. ''


İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali.
Kitapta Ömer, Macide ve Bedri adındaki insanların yaşamlarına konuk oluyoruz. İçimizdeki Şeytan Ömer, Macide ve Bedri gibi insanların günümüzde hala daha varlığını koruduğunu gösteren bir eser.

Ömer, hayattan ne istediğini tam olarak bilmeyen birtakım hırslı, aç gözlü ve aydın görünümlü sahte insanların elinde savrulan bir kimsedir. Bir gün vapurda yolculuk yaptığı sırada yolu Macide ile kesişir. Macide'yi görür görmez ona aşık olur ve onunla tanışmanın yollarını aramaya başlar.

Macide ise dürüst, açık sözlü ve kendini yetiştirmiş müzikle uğraşmayı seven genç bir kızdır. Ailevi sorunlarından ötürü Balıkesir'de bir akrabasının yanında kalan Macide burada da birtakım baskılara ve ağır sözlere maruz kalır.

Tevafuk olur ki Macide'nin yanında kaldığı akrabaları Ömer'i yakından tanırlar. Ömer bu duruma içten içe çok sevinse de diğer taraftan Macide'nin kendi hislerine karşılık verip vermeyeceğinden endişe duyar.

Bu iki insan hayatlarındaki bazı zorluklardan kaçmak adına birbirleriyle yakınlaşıp evlilik kurarlar. İlk zamanları güzel geçen bu evliliğin belli bir zaman sonra sarsılması kaçınılmaz bir son olmaya başlar.

İçimizdeki Şeytan kitabında insanların iç konuşmalarına, düşünüp dışa vuramadığı cümlelere ve duygulara yer vermekte.






8 Ocak 2021 Cuma

Painted With Words

 




'' Şikayet etmeden acı çekebilmek... Bu hayatta öğrenilecek en büyük ders budur. ''


    '' İki kardeş arasındaki sevgi bağı hayattaki en büyük dayanak olduğu... ''


'' Ne demiş: 'Sanata, bir kişi kalbini ve ruhunu vermelidir. ' ''


'' En iyi yaşamın aslında kapıların doğaya açıldığı ve temas edebildiğimiz bir yaşam olduğunu düşünüyorum. ''


Painted With Words, İngiltere 2010.

1800'lü yılları yansıtan belgesel filmde Vincent Van Gogh'un hayatına ve eserlerinin var oluş hikayelerine tanıklık ediyoruz. Röportajlar eşliğinde ilerleyen belgesel filmde Van Gogh'un çocukluğundan ressamlık hikayesine, yaşadığı zorluklara, iç konuşmalarına kadar dinliyoruz.

Babası kiliside bir din görevlisi olan Van Gogh'un çocukluğu katı kurallara maruz kalmasıyla geçmiştir. Zaman geçtikçe büyüyen Van Gogh, yetişkinliğe adım attığı sıralarda var oluşunu sorgular ve bir yandan da kendine uygun mesleklerin arayışına girer. Kısa süreliğine babası gibi kiliside çalışmaya başlar fakat aradığı yolculuğun burada olmadığını fark eder. 

Erkek kardeşi ile zaman zaman resimler yapan Van Gogh, onunla yaptıkları resimler üzerine de konuşmayı çok sever. Onun bu arayışlarından şikayetçi olan ailesi ise Van Gogh'u kendi hayatını kurması konusunda baskı yapar. Bu baskılar sonucunda Vincent Van Gogh kendisini resimlerle döşeyeceği uzun bir yolculukta bulacaktır.

Belgesel film, gerçeklerden esinlenerek seyirciye sunuluyor. Vincent Van Gogh ve erkek kardeşi ile yazışmış olduğu mektuplar da izleyene aktarılıyor. 






2 Ocak 2021 Cumartesi

MİM | Kitap Sayfalarında Kaybolmak

 



Merhaba sevgili okur.
Sevgili Peubilge kitaplarla ilgili çok güzel bir mim hazırlamış ve yazısında beni de mimlemiş. Mim daveti için teşekkür ediyorum. Onun mim yazısı için buraya tıklayabilirsin. 

O halde şimdi benim cevaplarımı okumaya geçelim.




1. Tekrar tekrar okumak istediğiniz kitabın adı nedir?

George Orwell'in Hayvan Çiftliği kitabı konusu ile beni çok etkilemişti. Kendisi, tekrar tekrar okuyacağım kitapların ilk sıralarında yer alan bir kitap olabilir.


2. Konusuyla sizi içine çekmiş bir kitabı bitirdikten sonra yazara olan övgünüzü/hayranlığınızı nasıl gösterirsiniz?

Okuduğum kitaplardan hoşuma giden cümleleri yazmış olduğum bir kitap alıntıları defterim bulunur. Evet, kitaplarımın sayfalarını ne kıvırmayı ne de bir kalemle altını çizmeyi sevmiyorum. 
Konusu ile beni içine çekmiş bir kitabın yazarına olan övgümü de kitaptan aldığım alıntıları el yazımla o defterime geçirerek gösteririm ve kitabı birden fazla kez okuyarak.


3. Unutamadığınız sizde iz bırakan kitap karakteri/karakterleri?

Küçük Prens
Zeze
Momo
Jane Eyre


4. Okurken kendinizi üzgün, hüzünlü ve ağlarken bulduğunuz bir kitap var mı?

Kürk Mantolu Madonna

Şeker Portakalı


5. Çocukken okuduğunuz sizi etkileyen fakat konusunu silik olarak hatırladığınız bir kitap var mı?

Çocuk Kalbi romanını okumuştum. Konusunu çok fazla hatırlamasam da şu sıralar yeniden okumayı istediğim bir kitap.


MİMLENDİNİZ !!!


Umman Aslan

Gonca'nın Dünyasından

Sakura Mevsimi

Çok Bulutlu'nun Günlüğü

...ve bu mimi cevaplamak isteyen herkesi mimledim.







1 Ocak 2021 Cuma

COLD EYES

 




Cold Eyes, Güney Kore 2013.

James adında bir adam beraberindeki birtakım suç örgütü ile büyük soygun işleri yaparak yüklü miktarda paralara sahip olur. James, bu takımın beyni gibidir. Takımdaki diğer üyeleri örgütler ve hırsızlık planlarını da kendisi yapıp yönetir. 

Kore'nin özel bir suç birimi tarafından aranan James ve takım arkadaşları bir türlü yakayı ele vermezler. Yaptıkları hırsızlıklar son derece kusursuz işlemektedir. Fakat bir gün özel suç birimine Ha Yoon Jo adında çaylak bir dedektif katılır. Bu kadının özel bir yeteneği vardır. Bulunduğu bir mekanda odaklandığı insanların yüzlerini unutmamakla birlikte olayları da net bir şekilde hatırlamaktadır.

Genç çaylak dedektif, özel suç birimine kabul edilir ve burada yeni ekibiyle Gölge lakabıyla bilinen adam ve çetesinin izini sürmeye başlar. Ancak Gölge olarak bilinen bu kişi hiç de hafife alınacak biri değildir. 

Aksiyon, polisiye, gerilim türündeki filmin dövüş sahneleri çok gerçekçi bir şekilde izleyiciye yansıtılıyor. Ayrıca filmin konusu ve oyuncuların performansları da çok iyi.

 

BİRPEMBESEVER