30 Eylül 2020 Çarşamba

Konuşmanın İmkansızlığı Üzerine Bir Diyalog

 



''Zira, konuşabilmek için ilk önce anlamak gerekmez mi? Anlamak da ancak konuştuğumuz kişinin bulunduğu yerden dünyaya bakabilme yetisini gerektirir.''


Konuşmak işte insanın kendi kabuğunu soymaktır. Karşılıklı konuşmak ise karşılıklı olarak kendi kabuklarımızı soymamızı gerektirir. Konuşarak birbirimizin çevresini soran, varlığımızı kaskatı kesen  katmanları bir bir çeker, bir elmayı soyar gibi, kendi özümüzü, demek karşılıklı özlerimizi ortaya çıkarırız. ''


'' Dünya, biz onunla konuşmaya çalışmadığımız sürece, bizimle konuşmaz. Çünkü o bize bakmaz; bizimle ilgilenmez. Bizim onunla konuşmaya ihtiyacımız vardır; onun değil. ''



Konuşmanın İmkansızlığı Üzerine Bir Diyalog, Osman ÇAKMAKÇI.

Yazarın bu kitabı iletişimin nasıl daha sağlıklı ve etkili kurulabileceği ile ilgili. Yine yazarın kendi diyaloglarıyla oluşan bu kitapta sanki karşınızda bir kişi varmış ve biriyle karşılıklı iletişimin nasıl kurulacağına dair sohbet ediyormuş havası taşıyor.

Kitapta daha çok karşımızdaki insanla konuşurken önce onun gözlerinden bakabilmek, onun duygularını hissedebilmek ve en önemlisi de empati yapabilmek okura sunuluyor. 
Empatiden yoksun bir konuşmanın imkansız olacağına vurgu yapılıyor. Bu duygunun karşılıklı konuşmalardaki etkisinden söz edilirken yoksunluğunda ne gibi sancıların ortaya çıkacağına da değiniliyor.

İnsan ilişkilerinde gün geçtikçe yitirdiğimiz bazı önemli şeylerin yokluğunda ortaya çıkanlar yine bizler arasında birer iletişim problemi halini alıyor. Bu durumla beraber birçok sorun da iki insan arasında gerçekleşen konuşmanın imkansızlığını doğuruyor.





29 Eylül 2020 Salı

MARTI

 




Sevgili okur,
bugün seninle başımdan geçen bir anımı paylaşacağım. Aslında bu anı çok yakın bir zamanda meydana geldi ve bu olay beni biraz etkiledi. Paylaşmak istediğim bu yazıyla bir nebze de olsa farkındalık oluşturmak istedim.

Güne olabildiğince erken başlamaya çalışıyorum. Yine erken kalktığım bir sabahtı. Dışarıdan karga sesleri epey yükseldi. Karga seslerini sabahın erken saatlerinde çok fazla duyarım. Bu yüzden de duruma pek aldırış etmedim. Aradan biraz zaman geçti. Balkona çıkıp bahçeye baktığımda yerde yatan bir martı gördüm. Ara ara hareket ediyordu. Başına da bahçedeki kediler toplanmaya başlamıştı. Endişe ettim ve kız kardeşime seslendim o da hızlıca bahçeye indi ve martının yanına gitti. Telefonla kardeşimi aradım ve bilgi aldım. Görünüşe göre martı kanatlarını hareket ettiremiyordu. Ben de martıyı alıp en yakın veterinere gidelim dedim.

Hazırlanıp aşağıya indim. Martı ayağa kalkmayı istese de kalkamıyordu. Etrafta da bir sürü tüyü vardı. Ya kargalar ya da kediler saldırdı diye düşünüyorduk. Bir süre ne yapacağımızı ve onu nasıl taşıyacağımızı düşündük. Sonra en yakın markete gidip büyük bir kutu istedim, sağ olsunlar hemen verdiler. Martıyı kutuya koymaya çalıştık ancak pek başarılı olamadık. Görünürde açık bir yarası yoktu. Ancak martı tahmin ettiğimden de büyük bir canlıymış. Bir de yanına yaklaşıp tutmaya çalıştığımda ara ara başını kaldırıp gagasıyla bize dokunmaya çalıştı. O sırada apartmana faturaları bırakmak için bir çalışan girdi. Ve martıyı kutuya koymamıza yardım etti. Sonra en yakın veterinere gittik. 

Veterinere vardığımızda martının ağzının içine baktı ve açıkta bir yarasının olmadığını belirtti. Ellerinde martı için gerekli olan ilaçların olmadığını ve daha da ileride olan bir diğer veterinere gitmemizi söyledi. Bizde martıyı alıp daha ileride olan veterinere gittik. Oraya vardığımızda martıyı içeriye aldılar ve bir önceki veterinerin martı için söylediklerinin aynısını söylediler. Başka bir hayvanın saldırısına uğramış olabileceğini ve bu yüzden şoka girebileceğini ifade ettiler.
Bu veterinerde de yeterli ekipman bulunmuyormuş ve yakınlarda bulunan bir barınağa haber vereceklerini, martıyı onlara teslim edeceklerini söylediler. Biz de onlara güvenip teşekkür edip oradan ayrıldık. İnşallah martı sağlığına kavuşmuştur.


Tüm bu yaşananların öncesinde martıyı gören kız kardeşim defalarca hayvan ambulansını aradı. Ve nihayetinde birine bağlandı. Durumu açıkladı ve bir hayvan ambulansı çağırmak istedi. Ancak gelebilecek olan en kısa sürenin ertesi gün olacağını belirtmişler. Bu duruma o gün oldukça kızıp üzülmüştük. Biz o martı ölmesin, bahçedeki kedilere canlı canlı yem olmasın diye uğraşırken bir hayvan ambulansına bağlanıp yine bir canlının yaşaması için ambulans talep etmek bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum.



24 Eylül 2020 Perşembe

Flower of Evil

 




Flower of Evil, Güney Kore 2020.

Lee Joon Gi, geçmişte yaşamış olduğu bazı olaylardan dolayı kimliğini gizleyerek yaşamak zorundadır. Başka bir adamın adı altında kendini gizleyerek yeni bir hayat kurmayı düşünür. Geçmişte yaşadığı karanlık ve kirli işlerden uzak durmaya çalışır.  Karşısına Moon Chae Won adında bir kadın çıkar. Chae Won'un mesleği ise polistir. Bu kadın duygusal olarak Lee Joon Gi'ye karşı bir şeyler hisseder. Lee Joon Gi ise kendini korumak ve kimliğinin açığa çıkmasını engellemek adına bu kadına yaklaşır ve onunla bir evlilik kurar.

Lee Joon Gi kendini, eşine ve çocuğuna adayan mutlu bir adam gibi görünmeye çalışır. Evlilik onun için kimliğini gizlediği bir rol gibidir. Sevgi, saygı, empati, üzüntü gibi duyguları hissetmemektedir. Bunları ailesine yansıtmak için de her gün bu duygulara özenle çalışır.

Sevdiği adamla mutlu bir evliliği olduğunu düşünen polis kadının önüne gizemli bir cinayet dosyası gelir. Bu dava dosyasında ise geçmişten beri bulunamayan bir seri katilin tekrar aynı cinayetlere başladığına dair bazı kanıtlar bulunur.  Dedektifler tek tek iz sürerler. Polis kadın bu cinayetleri kocasıyla da paylaşır. Kocasının bazı şüpheli davranışlarını sezen kadın ilerleyen zamanlarda bu dava dosyasında kocasının da adının eski kimliği ile geçtiğini fark eder. Evliliğini korumak adına da bu durumu herkesten gizler. Ancak gerçekler ortaya teker teker çıkmaya başlar.

16 bölümden oluşan dizi dram, gerilim ve aksiyon türünde. Her bölümü oldukça heyecanlı ilerliyor. 

22 Eylül 2020 Salı

SUKULENTLER

 




Merhaba sevgili okur. 
Bu sene bitkilerle çok içli dışlıyım. Bol bol topraklarla bitkilerle vakit geçiriyorum. Hayatımın bir köşesinde de bitkilerime yer ayırmak beni mutlu ediyor. Her gün düzenli bir şekilde bitkilerimi kontrol eder ve onlarla tek tek ilgilenirim. Büyümelerindeki gelişmeleri gözlemlemek keyif verici bir his.

Geçtiğimiz aylarda sukulentimin yapraklarından çoğaltma yapmıştım. İşte o yapraklardan büyüyen yeni sukulentlerim. 
Ana sukulentin gövdesinin altında kalan yaprakları da böylelikle değerlendirmiş oluyorum. Nemli toprakta çimlenmesi için bıraktığım yapraklardan da güzel haberler alıyorum. İşte henüz yenilerde çimlenmesi için toprağa bıraktığım o yaprakların çimlenmiş hali burada.






Adını henüz bilmesem de bir tane daha sukulentim var.
Bu sukulenti ben tesbih sukulente benzetiyorum. Ama o olup olmadığından da tam olarak emin değilim. Bu sukulent diğerlerine göre biraz daha hassas. Ufacık bir eliniz çarpsın sukulentin taneleri hemen düşüveriyor. Ben de düşen taneleri saksının dibine koymuştum. Gözlemlerimin sonucunda o tanelerin de kendi toprağında çoğaldıklarını gördüm. İşte bahsettiğim sukunlet bu.





Bu sukulentim üç ayrı küçük saksıdaydı. 
Ben de üçünü orta boy saksıya ektim. Dökülen tanelerini de ufak bir saksıda çimlenmesi için bıraktım. Şu sıralar onların büyümelerini yavaş yavaş gözlemliyorum.



 




21 Eylül 2020 Pazartesi

YENİDEN MERHABA

 





Merhaba sevgili okur!
Uzunca bir zamandır buralarda yoktum. Ama bir yanım da hep buradaydı.
Yazmayı, burada bir şeyler karalamayı ve okurumla paylaşmayı çok özlemişim.
Bunu şimdi yazmaya başlayınca daha iyi anlıyorum.

Yaklaşık üç aydır bloguma ara vermek zorunda kaldım. Her insanın hayatında öncelik vereceği bazı olaylar yaşanır. Bende de bunun benzeri bir durum yaşandı ve istemeyerek de olsa bloguma ara verdim.
 

Neyse ki şimdi buradayım. Yeniden yazmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşıyorum. Sonbahar aylarına merhaba dedik. Bu ayları severim. Havaların yavaş yavaş serinlemeye ve yerini sonbahar yağmurlarına bıraktığı aylar. Bir de kışın habercisi olduğundan çok severim sonbaharı. 


Artık düzenli olarak yazmaya geri döndüm sevgili okur.
Çok mutluyum.😊
Blog yazmayı ve blog okumayı özlemişim.
Öyleyse tekrardan hoş geldim!





 

BİRPEMBESEVER