16 Ocak 2024 Salı

Cube

 


Küp, Kanada 1997.

Birbirini tanımayan 6 yabancı insan. Uyandıklarında nerede olduklarını bilmediği küp şeklindeki bir alanın içerisinde uyanırlar. Üstlerinde bulunan tek tip kıyafetlerde yalnızca isimleri yazılıdır. Buraya nasıl geldiklerini hatırlamayan bu 6 kişi küp şeklindeki odadan çıkmanın bir yolunu aramaya başlarlar.

Odanın içerisinde birden fazla kapak bulunduğunu fark ederler. Kapakları açtıklarında başka küp şeklinde bulunan odaların olduğunu keşfederler. Ancak her oda girmek için güvenli değildir. Çünkü bazı odalarda tuzaklar bulunmakta ve kişiyi anında ölüme sürüklemektedir.

Ölümcül ve korku dolu bu odalardan çıkışa gitmenin bir yolunu bulmaya çalışan insanlar, açlıkla ve susuzlukla mücadele ederken diğer yandan da farklı görüşlerde olsalar dahi birlikte çaba gösterip canlarını kurtarmaları gerekmektedir. Ancak çıkar çatışmaları ve hırslar kimilerinin önceliklerini değiştirir ve küplerden kaçış mücadelesi hayatta kalma mücadelesine dönüşür.

11 Ocak 2024 Perşembe

Fotoğraf Kareleri Anlatıyor

 

Bugün sanat malzemesi bakmaya Sirkeci taraflarına gittim. Sonrasında yolumun üzerinde denk geldiğim bir fotoğraf sergisini ziyaret ettim. Hünkar Kasrı’nda kimi zaman bu tarz sergiler açılmakta ve hem sergiyi hem de Hünkar Kasrı’nın içini gezme şansı elde etmektesiniz. Böyle zamansızca rastladığım sürpriz sergileri gezmeyi çok seviyorum.


Geçenlerde çiçekçiden satın almış olduğum minyatür gül. Eve getirdikten sonra nedense kurumaya başladı ve tomurcuklanan gülleri henüz açamadan soldu. Oysa aldığım bitkiye iyi de bakmıştım. Bir tanıdığım bazı çiçekçilerin, bitkilere horman hapı verdiğini söyledi. Satın alınması için böyle şeylerin yapılıyor olmasına hem şaşırdım hem üzüldüm.


Bir akşam yakın bir arkdaşımla buluştuğum günden bir kare. Çay eşliğinde tatlımızı yiyip hoş bir sohbet etmiştik. Resimdeki tatlıyı da ilk kez denemiştik. İşletmenin kendi adını verdiği tatlılardan biri. Yaban mersinli enfes bir tatlıydı. 


Aralık ayında çekmiş olduğum kedi fotoğrafları. Resimleri bir araya getirdim ve gülümseten bu kolaj meydana geldi.


Havanın henüz bu kadar soğumadığı günlerden birinde gökyüzünde süzülen bu iki bulut kümesi dikkatimi çekmişti. İnsan yüzüne benzemiyorlar mı?

Birkaç gündür kar havası hakim. Havalar epey soğudu. Geçtiğimiz yıla kıyasla bu ay fazlasıyla soğuk geçiyor. Tıpkı geçen yılın kış akşamlarında olduğu gibi bu yılda da bozacı, sokak sokak dolaşıyor ve “bozaa, bozacııı!” sesiyle akşam sessizliğini bozuyor.

Sevgili okur,

Huzurlu ve mutlu akşamlar.


10 Ocak 2024 Çarşamba

Martin Eden | Jack London

 


Martin Eden, Jack London.

Jack London kitabı hakkında şöyle der:”Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim ki? Martin Eden bendim. Fakat Martin Eden bir bireyci idi bense bir sosyalist. İşte bu yüzden ben yaşamaya devam ediyorum ve bu yüzden Martin eden öldü.”

Kitabın konusu, yazarın kendi hayatından da izler taşıyor. 20. yüzyılın başlarında Oakland’da yaşayan Martin Eden, genç bir denizcidir. Toplumun sınıflara ayrıldığı o dönemde Martin, işçi sınıfının bir parçasıydı. Beklenmedik bir akşam yemeğinde hayatına girecek olan Ruth isimli genç kız, Martin’in hem hayatını değiştirecek hem de genç kızın ait olduğu burjuva sınıfına ulaşmanın hırsıyla dolup taşacaktır.

Ruth, burjuva sınıfına mensup bir ailede yetişmiş; eğitimli, görgülü, güzel bir genç kızdır. Ruth her ne kadar Martin’in, kendi ailesi için uygun olmadığını ve aralarındaki farklılıkların sorun çıkartacağını bilse de kalbindeki derin duygulara engel olamaz; Martin’e karşı o da içten içe duygular beslemeye başlar.

Martin, gemideki işinden ayrılır. Ruth’un ailesine ve mensup olduğu burjuva sınıfına yaranabilmek için eğitim seviyesini ilerletmeye karar verir. Okuma yazmasını iyi bir seviyeye taşımak ister. Zaman zaman Ruth ile bir araya gelerek okuduğu kitaplar, şiirler üzerine sohbet eder. Görgü kurallarını öğrenen Martin, giyim kuşamına da özen gösterir. Gün geçtikçe eski Martin Eden ile yeni Martin Eden arasındaki farklar çevredeki insanlar arasında da dikkat çekmeye başlar. 

Gemideki işinden ayrılan Martin’in az bir birikimi olan parası da bitince kendine, burjuva sınıfında layık görülecek yeni bir iş bulmanın arayışına düşer. Son günlerde iç içe olduğu kitaplar ve yazarlardan ilham alarak bir şeyler yazmaya başlar. Ve böylelikle yazarlık serüvenine bir adım atmış olur. Yazdığı yazıları yayınevlerine ve gazetelere gönderse de istediği iyi sonuçları alamaz.

Büyük bir buhran yaşayan Martin, diğer yandan Ruth’u kaybetmenin korkusuyla karşı karşıyadır. İşçi ve burjuva sınıfı arasında kalan ve dahil olmak istediği burjuvalıların gerçek yüzlerini her geçen gün görmekte olan Martin Eden’in hayatı, duygusal bir boşluğa doğru sürüklenir.


“Ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz önemli.”

“Güzelliğin ne olduğunu anlayacak hissiyata sahip değildiler; yoksa o parlayan gözlerin ve o yanakları kızarmış, ışıldayan yüzün, bu gencin ilk kez yaşadığı aşk hayalinin bir belirtisi olduğunu bilirlerdi.”


“İçimde söylemek istediğim çok şey var sanırım. O kadar fazla ki. Kafamdakileri gerçek anlamda aktarmanın yollarını bulamıyorum. Bazen sanki tüm dünya, tüm yaşam, her şey gelip kafama doluşuyor ve sözcüleri olmam için bağırıp feryat ediyor.”


“Hisleri ve sezgileri ister yazılı ister sözlü olsun, konuşmaya dönüştürmek büyük bir iştir ve sırası gelince okuyan ya da dinleyen insanın içinde bu konuşma aynı biçimde yeniden his ve sezgilere dönüşecektir.”

“Toplumdaki her insan ve her zümre -daha doğrusu hemen hemen her insan ve her zümre- kendinden daha iyi olanları taklit eder.”

“Anlayacağın varsa ben değişmedim; ama birden kıymete binmem sürekli bu konuda kendi şüphelerimi gidermeye zorluyor beni. Kemiklerimin üzerindeki etler aynı, yine eskisi gibi ellerimde ve ayaklarımda onar parmağım var. Ben aynı insanım. Yeni bir güce sahip değilim, yeni bir beceri geliştirmedim. Beynim aynı beyin. Edebiyat ya da felsefe üzerine tek bir yeni genelleme yapmışlığım bile yok. Beni kimselerin istemediği zaman kişilik olarak ne ölçüde bir değere sahipsem şimdi de aynı değerde bir insanım. Beni şaşırtan şey, insanların beni şimdi istemeleri. Beni ben olduğum için istemediklerine şüphe yok; zira ben, o eskiden istemedikleri insanla aynı kişiyim.”



4 Ocak 2024 Perşembe

Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti | Kenji Miyazawa

 


Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti, Kenji Miyazawa.

Japonya’nın en sevilen yazar ve şairlerinden biri olan Kenji Miyazawa, daha çok duygusal yüklü çocuk öyküleri kaleme almıştır. Miyazawa’nın yazmış olduğu eserleri hayattayken hiç tanınmamış; ölümünden sonra ise büyük bir ün kazanmıştır. Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti isimli eseri animeye de uyarlanmıştır.

Kitabın küçük karakteri Giovanni, arkadaşları tarafından dışlanan ve zorbalığa maruz kalan bir çocuktur. Yaşadığı şehirde her yıl belli bir dönemde gerçekleşen Yıldız Festivali’ne çok az kalmıştır. Beklenen Yıldız Festivali gelir. Giovanni o gece de arkadaşları tarafından yalnız bırakılır. 

Tek başına yüksek bir tepeye gökyüzünü izlemeye çıkan Giovanni, tepeye doğru yaklaşmakta olan bir tren görür. Gördüğünün gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu anlayamadan kendisini o trenin içinde yolculuk yaparken bulmaya başlar. Tam o esnada trendeki yolculuğu sırasında ona iyi davranan tek arkadaşı Campanella’yı görür. Bu gizemli yolculukta onu gördüğüne çok sevinen Giovanni kendisini biraz da olsa güvende hisseder. 

İki arkadaşın yolculukları takımyıldızları arasında sürecek olurken karşılarına yeni yeni insanlar çıkacak ve bu tanışmalar sonucunda sevgiye, mutluluğa, ölüme, dostluğa, hayata dair birçok şey öğreneceklerdir.


"Mutluluğun ne demek olduğunu kim bilir?" diyerek avuttu Fener Bekçisi genç adamı. "Doğru yolda ilerlerken karşılaşılan zorlukların ve tecrübe edilen tüm iniş çıkışların her biri, aslında bizi gerçek mutluluğa yaklaştıran birer adımdır.


2 Ocak 2024 Salı

Kalbimden Dökülenler

 


Nasıl başlasam, ne yazsam bilmiyorum. Kalbim kırık ve hüzünlüyüm. Bir süredir ücretli öğretmenlik yapmaktayım. Sistemin kendisi başlı başına bozuk, adaletsiz ve eksikken; hadsiz, ukala ve cahil veli profiline sahip olan kesimle uğraşmak da  kalan sabrınızı sınamaya yetiyor.

Çalıştığım hiçbir özel okul ya da özel eğitim kurumunda, devletin ilkokulunda karşılaştığım bu kendini bilmez veli profiliyle hiç karşılaşmadım. Sınıfı aldığım ilk günden problemler baş göstermişti. Benden önceki öğretmen, çocukları -bu örneği vermiş olduğum için özür diliyorum- sanki bir ahırdaymış gibi kendi hallerine salmış; çocuklara ne bir kural ne bir saygı ne de bir sevgi aşılamıştı. Zor bir sınıf ve zor bir veli profili ile karşı karşıyaydım.

Kendimi motive ederek başarabilirsin dedim. Çünkü mesleğim insan eğitmek. Yalnızca akademik bir eğitim vermek değil; yarınlara ahlaklı, erdemli, saygılı, vicdanlı insanlar da yetiştirmek. Benim eğitim anlayışım nerede kiminle olursam olayım hep bu yönde olmuştur.

Sınıf kurallarımı, kendi kurallarımı öğretmekle başladım. Beni üzdüklerinde ya da kırdıklarında duygularımı asla saklamadım. Onlara sevgimi, ilgimi gösterdim. Zamanla kurallarım oturmaya başladı. Tabi arada sesimin yükseldiği, sınıf kontrolünü ve düzenini sağlamak için bağırdığım anlar da oldu. Karşılıklı olarak saygı, sınıf ve okul kuralları arasındaki dengeyi yavaş olsa da sağlamaya başladık.

Bir şeyler düzene girerken düzeni bozacak kişiler buna ant içmiş olacak ki bugün hayatımın en kötü en tatsız deneyimini yaşamış oldum. Sınıfım bir veli tarafından basıldı. Evet, yanlış duymadınız. Tam anlamıyla böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Hem ben, bir öğretmen olarak; hem de öğrencilerim. Veliyi sakinleştirmeye çalışıp sınıfa bu şekilde girip dersimi bölemeyeceğini kapının önünde konuşabileceğimizi sakince söylesem de karşımda öfkeden sinir küpüne dönmüş beden dili beni dövecekmiş gibi nefret saçan bir insan vardı. 

Ortaya attığı iddialar, iftira niteliğinde değer taşırken kadın, öfkesini hâlâ kontrol edemiyor ve bağırmaya devam ediyordu. Sınıfımı karşımdaki zümreme teslim edip müdürün odasına gidebileceğimizi söyledim. O odanın içerisinde de bana ahkam kesmeye çalışan hadsizce konuşan kadın, ortaya asılsız bir şeyler atıyor ama kendi çocuğunun problem davranışlarının olduğunu asla kabul etmiyordu. Benimle bu şekilde konuşamayacağını, üslubunu düzeltmesi gerektiğini söyledim ve ardından müdürüme bu şartlar altında konuşmaya devam edemeyeceğimi söyleyip o ortamı terk ettim. 

Elbette moralim bozuldu, duygusal bir çöküş yaşadım. Hâlâ kendimi pek iyi hissetmiyorum. Kadın, aslında bugün eşinin okula geleceğini ama eşini tuttuğunu ve kendisinin geldiğini söyledi. Bu tam olarak ne demek oluyor? Beni tehdit etmek mi? Benim sakinliğim karşısında karşımdaki kadının öfkesi, siniri, ses yüksekliği suçluluk psikolojisinin göstergesi değil de nedir? Sınıfımı basmak, bağırıp çağırmak, öğretmene had bildirmek. İşte bunlar tam olarak günümüzün veli profilleri. Bu zihniyette anne babanın aynı bu zihniyette çocukları yarın öbür gün topluma karışacak. Çok yazık çok üzücü. 

Olay sonrası müdürüm tutanak tutmamı istedi. Sınıf annemiz güzel sözler içeren ve o veli adına özür dileyen uzun bir mesaj atmış. Şimdilik ne yapacağımı bilmiyorum. Bir gün de olsa yaşadığım bu korkunç olaydan ve o ortamdan uzak kalmaya ihtiyacım var.

1 Ocak 2024 Pazartesi

Sevgili kendim

 


Sessiz bir sabah. Sürprizlerle ve bilinmezliklere dolu yeni bir yılın ilk sabahı. Kuş sesleri her zamanki gibi sabahın erken saatlerine eşlik ediyor. Kumru kuşları camın önüne uğramadan güne başlamıyor. Bitkilerim, sabahın ilk ışıklarını içtenlikle hissediyor ve güneşe selam veriyor. Yeni bir gün başlıyor.

Acı tatlı bir şekilde bitti geçtiğimiz yıl. Veda ettiğim insanlar olduğu gibi yeni yeni insanlar da tanıdım. Hayatın, her zamanki akışında olduğu gibi. Zamanımın kıymetli olduğunu daha çok fark ettiğim ve beni negatifliğe sürükleyen insanlarla görüşmeyi kestiğim bir seneydi. 

Kendime bir sürü hedef koymayı bırakalı epey oldu. En çok an’da yaşamayı sevdiğimi fark ettim. Bana en çok bunun iyi hissettirdiğini. 

Çok kitap okumayı istememe rağmen bunu pek de başaramadım. Bununla birlikte geçen yıl çok sevdiğim kütüphaneye gitme alışkanlığım da biraz sönük kaldı. Bu konuda içim buruk hissediyorum. Kitapları çok sevsem de niye onlardan kendimi uzak tutmuştum? Üstelik insanın en iyi dostu olacakken…

Sulu boyamdan, çizim kalemlerimden de uzaklaştım. En son ne zaman bir şeyler çizip boyadım hatırlamıyorum. Oysa çok keyif verirdi resim yapmak; ortaya çıkan sonuç beni çok mutlu ederdi. 

Tiyatroya, müzelere, resim sergilerine fazlasıyla gittiğim ve sonuçtan tatmin olduğum bir yıldı. Müze kartımı yenilemek iyi bir fikirdi.


Canım bisikletimi sürmeyi de bıraktım. En son iki yıl önce sahil kenarındaki bisiklet yolunda gün batımında sürmüştüm. Bunun için uygun ortam ve koşulların şehrimde sağlanmadığı aklıma gelse de bahanelere sığındığımı fark ediyorum ve bu düşünceleri zihnimden uzaklaştırıyorum.

Bıraktığım mektup arkadaşlığına tekrar başladım. Duygu ve düşüncelerimi mektup kağıdına aktarmayalı epey olmuştu. İçimdeki özlemi dindirmenin tek yolu da mektuplaşmaya yeniden başlamaktı. 

Fırsat buldukça sevdiğim ve bana iyi hissettiren insanlarla bir araya geldim. Zaman zaman kendimle de vakit geçirdim. Bu yıl sevdiğim ve sevildiğim insanların yanımda olması güzel şeylerden biriydi. Sevdiğim insanlar için hediyeler hazırladım, mektuplar yazdım. Bunu büyük bir mutlulukla ve keyifle yaptım. Aynı hislerle bana verilmek isteneni de teşekkür ve sevgiyle kabul ettim.

Spor hayatımın bir parçası haline geldi. Geçtiğimiz yıl kendi adıma verdiğim en iyi kararlardan biri buydu.

Bitkilerimle pek ilgilenemedim. Bu yüzden birkaç tanesine veda etmek zorunda kaldım. Birkaç gün bunun sebebi olarak kendimi suçladım. 

Yaptıklarımla, yapamadıklarımla; iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti ve gitti. 

Sevgili kendim,

Teşekkür ederim.

 

BİRPEMBESEVER