Sevgili okur; bu yazım gecikmeli bir cumartesi akşamına dair olacak. Ekim ayında başlayan tiyatro sezonu için ilk açılışı bir ay öncesinden aldığım biletle yapmış oldum. Sayılı günler çabuk geçti ve cumartesi günü geldi. Günün son seansına aldığım biletimle tiyatro oyununun sergileneceği yere yola koyuldum. Genellikle tiyaro oyunlarında akşam vakitlerini tercih etmemin en büyük sebebi: şehrin kalabalığının ve hızının yavaş yavaş dinlenmeye çekilmesi.
Seçtiğim oyunun adı Oscar. Bu ay için bana yakın olan sahnede çok fazla oyun da yoktu. Seçeneklerim arasında düşündüm ve bu oyunu seçmeye karar verdim. Oyunu izledikten sonra da iyi ki bu oyunu seçmişim demenin mutluluğunu yaşamak pek keyifliydi.
Oyun iki perdeden oluşuyor. Fransız aktör, yönetmen ve oyun yazarı olan Claude Magnier kaleme almış. Karakterlerden Mösyö Bernard zengin bir iş insanıdır. Şımarık, özgür ruhlu, sevimli kızı Colette’nin mürvetini görmek ister. Ancak Mösyö Bernard’ın bilmediği bir şey vardır: Colette, babasının şöförü Oscar’a aşıktır.
Mösyö Bernard’ın yanında çalışan Christian isimli genç adam, bir gün patronunun kapısını çalar ve hem kızıyla evlenmek hem de şirkette terfi almak istediğini söyler. Mösyö Bernard, karısının ve kızının kendisini ikna etmesiyle olan bitene razı gelmeye mecbur kalır fakat ortada bir terslik vardır. Colette’nin ve Christian’ın işleri pek istediği gibi gitmez. Olaylar birbirine karışmaya başlar ve ne Christian doğru kızı istemektedir ne de Colette doğru adamla evlenmek üzeredir. Tüm bu karmaşanın tam ortasında kalan Mösyö Bernard delirmenin eşiğine gelir ve karmaşıklığı gidermeye çalışır.
Cumartesi akşamına hoş bir tebessüm konduran, oyuncuların performanslarıyla iz bıraktığı harika bir oyundu.