19 Nisan 2024 Cuma

Takvim yapraklarından eksilenler

 


Fotoğraf karesi bayramdan önceki haftadan kalan bir güne ait. Her yıl Emirgan Korusu’nda gerçekleşen lale festivali, sosyal medyada karşıma çıkmıştı ve benim de henüz insan kalabalığının ilgisine maruz kalmadan ikinci gününde ziyaret etme fırsatım olmuştu.

Sabahın erken saatlerinde gitmiş olmanın avantajı ile koruda ağırlıklı olarak turistler ve makinesini eline alan fotoğraf tutkunu insanlar bulunuyordu. Sonrasında “Sahi, ben neden makinemi yanıma almadım?” sorusu zihnimde yankılansa da artık pişmanlık yaşamadan anın tadını çıkarmayı ve telefonumla resim çekinmekle yetinmeyi kabullenmiştim.

Çektiğim lale fotoğrafları arasında seni İstanbul lalesi ile tanıştırmak isterim. Kendisi zerafeti, duruşu ve görüntüsü ile diğer lalelerden hemen ayırt ediliyor. 


16. yüzyıldan günümüze kadar gelmeyi başaran İstanbul lalesi ince hançerli sivri uçlu, kıvrık örümceksi yaprak ve sarı çizgili kırmızı badem çiçeklere sahip. 

Korunun içinde yer alan rengarenk laleler arasında gezinirken bir yandan da fotoğraflar çektim. İşte o günden geriye kalan bazı fotoğraf kareleri.



Buraya kadar gelmişken korunun gerisinde yer alan Baltalimanı Japon Bahçesi’ne uğrayıp bahar ayında açan ve Japonya’dan getirtilen kiraz çiçeklerini de görelim dedik.



Japon Bahçesi’nde rüzgar estikçe yere dökülen sakuraların manzarası, adeta Japon animesinde gördüğümüz bahar anında arka fonda çalan bir müzik eşliğinde yere dökülen kiraz çiçeklerini andırıyordu.

Burada çektiğim fotoğraf karelerini Japon mektup arkadaşıma bu yerin açılma nedenine dair kısa bir tarihçesini de anlatarak gönderdim. Baltalimanı’ndan geriye kalan fotoğraf kareleri.

sakura ağacı



Japon gülü


Doğaya doyduğumuz güzel günlerden biriydi. Sonrasında hem bayram koşuşturması hem de insan kalabalığı derken buraların ziyaret edilmek için epey rağbet gördüğünü öğrenmemle erkenden gidip gezmiş olmanın sevincini yaşamak da keyifliydi.



Geçtiğimiz günlerde aniden gelen bir tatlı isteğiyle yaptığım sufle. İlk denemeye göre öncelikle kendimce başarılı bulundu ve tadımı beğenildi. 

Yakın zamanda bir tiyatro oyunu için aldığım bilete aniden çıkan başka bir program sebebiyle yine gidemedim. Artık bu oyunda bir uğursuzluk olduğunu düşünmeye başladım. Oyun Hamlet idi. Geçmişte bu oyuna iki farklı zamanda yine bilet almış ve gidememiştim. 

Bu yıl havaların ısınmasıyla çevremizde tek tük kalmış olan yeşil alanları bina dikme yarışına dahil eden müteahhitler sayesinde gürültümüz eksik olmuyor. Bugün havanın yağışlı olmasına rağmen belli bir saate kadar çalışmayı bile sürdürdüler. İnşaat demişken, üst katımız bir süredir boştu ve satıldığını öğrenmiştik. Taşınacak olan aile, bayram öncesinde bir haftalık bir tadilat yaptı. Adı bir haftalık tadilat olsa da bir haftayı elbette aştı. Anlayacağınız üzere apartmanda epey gürültü olmuş. Sonradan öğrendiğimize göre yeni ev sahipleri dairenin içinde yer alan dış duvarlar dışındaki tüm duvarları yıktırıyor; dairenin planını yeniden yapmaya karar veriyorlar. Yasal olarak bu durumun yasak olduğunu ve kolon niteliğinde olmasa bile perde ve ara duvarların belediye izni olmadan yıkılamayacağı en başından belliymiş. Tüm bu süreç boyunca apartman yöneticisi ne yapıyordu diye soracak olursanız her şey yıkılıp bittikten sonra kendileri aydınlanma süreci yaşamış olmalı ki yakın zamanda bir toplantı düzenleneceğine karar verilmiş. 

Müsatakil bir ev için iç duvarların komple yıktırılıp isteğe göre tekrar düzenlenmesi kararını anlayışla karşılarım ama bir apartman için diğer katlarda yaşayan insanların canını hiçe sayıp deprem ülkesinde yaşadığımız gerçeğini göz ardı etmek ve daire içindeki duvarları yıktırmak bencillik değil de nedir? 


Tüm bu olup bitenler boyunca biz bir apartman sakini olarak elbette hakkımızı aradık ve yöneticiye fikirlerimizi ilettik. Başka bir apartman sakini ise bu durumu belediyeye şikayet etmiş. Beni hayal kırıklığına uğratansa bu olup bitenlere bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda hiçbir şeye karışmayan insanların tepkisi oldu. 


2 Nisan 2024 Salı

Zaman ne çabuk geçiyor Mona

 

Canım okur,

Yazmayalı epey olmuş gibi hissediyorum. Bu his, çok uzun zamandır hem zihnimi hem kalbimi meşgul etmekteydi. Şu an yazabiliyor olmanın mutluluğu ve heyecanıyla işte karşına çıkageldim. 

Kış gelmeden mart ayını da bitirdik bu yıl. Bu yüzden biraz buruk hissediyordum. Nerede o eski kış ayları? İstanbul’da yolların karlarla kapandığı ve okulların günlerce tatil edildiği; mahallelerde kartopu savaşlarının yapıldığı günler. Tabii yapılan kardan adamları unutmamak gerek. Sanki çok eskide kalmış gibi. Üstü toz tutmuş anılar. Şimdilerde insanoğlunun hırsları doğayı da ele geçirmiş durumda. Ne yazık ki oturduğum mahallede yeşil alan sayısı artık yok denecek kadar azaldı. Yerini gökdelenler, apartmanlar almaya başladı. Birkaç haftadır devam eden inşaat gürültüleriyle gün başlıyor ve gün bitiyor. İnsanoğlundaki bina dikme hırsı son bulur mu, bilinmez.

Nisan ayına sayılı günler kala bahar ayını da yaşayamadan yaz havasına merhaba dedik. Birkaç gündür yaz sıcakları yaşanıyor şehrimde. Bense bir süredir alanımla ilgili bir sertifika eğitim programına gidip gelmekteydim. Program verimli geçiyor mu, tartışılır. Bitmesine ise sadece birkaç ders kaldı. 



Geçtiğimiz ay balkonumuzda bir kuşa daha ev sahipliği yaptık. Artık gelen giden kuşları saymayı bıraktım. Bu anne kuşun da bir yavrusu oldu. Besleyip büyütmesine, uçma konusunda cesaretlendirmesine kadar birçok anına tanıklık ettik. Son günlerde yeni bir kumru kuşu çifti daha balkonumuzu yoklamaya başladı. Acaba bir önceki ay yavru olan ve yuvadan uçan kuş mu diye düşünmeden edemiyor insan.

Havalar sıcak olmaya başlasa da her gün farklı bir gökyüzü ile karşılaşmak güzel. Son birkaç gündür günün farklı saatlerinde göğe bakıyor ve birkaç dakikalığına da olsa zihnimde yoğrulan düşüncelerime bir perde çekiyorum. 

İşte, o gökyüzü an’ları…




                      "Zaman ne çabuk geçiyor Mona.

Saat on ikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona."





Cumartesi günü geçtiğimiz ay -zamanla yarışarak- aldığım tiyatro biletlerinin oyununa gitme fırsatımız oldu. Zamanla yarışarak diyorum çünkü şehir tiyatroları sistemde açılır açılmaz ilk üç dakika içerisinde tükeniyor. 
Oyunun adı: Cadı Kazanı idi. Hayatımda ikinci kez bir tiyatro oyununun bana hitap etmediğini hissettiğim bir oyun oldu. Tiyatro sanatçılarının başarılı oyunculuklarını takdir ediyorum ancak gereksiz uzatılan diyaloglar ve oyunun iki perdesinin de çok loş ışıklarla sürmesi kimi yerlerde sıkılmama sebebiyet verdi. Yine de hepimiz için keyifli bir gün oldu.

Sezai Karakoç’un da dediği gibi: “…zaman ne de çabuk geçiyor Mona.”
Bahar hissettirmeden çoktan geldi ve gidiyor. 
Hayat, kaldığı yerden devam ediyor.



13 Mart 2024 Çarşamba

Sisli gecede gizlenmiş erik ağacı çiçekleri

 


Merhaba sevgili okur.

Resimde görmüş olduğun erik ağacı çiçeği. Geçtiğimiz haftalarda güneşi ve ılık havayı gören ve derin uykuda olan ağaçlar çoktan çiçeklenmeye başlamışlar. Evimizin köşesindeki yolun kenarında olan erik ağacı da baharı erkenden müjdeleyenlerden biri. 

Erik ağacı demişken… Hem görüntüsü hem kokusunu sevdiğim ağaçların başında gelir. Bir de beni çocukluk anılarıma götürmesi onu diğerlerinden ayrıcalıklı kılar.

Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanındaki Feride misali çocukluğum ağaç dallarında geçmiştir. Bazen meyve toplamak, ağaç dallarında oturmak, gökyüzünün maviliğine daha yakından bakmak ya da bazen kiraz saplarından kulaklarıma küpe yapmak için çıkardım ağaç dallarına. Tabii ağaç dallarının, oynadığımız saklambaç oyunlarında en iyi saklanma yerlerinden biri de olduğunu unutmamak gerekir.

2000’li yıllar. Yine bahar aylarından biri. Bahçemizdeki erik ağacının tomurcuklanan güzel kokulu beyaz çiçekleriyle süslenmiş dallarının tam ortasına oturmuşum ve o an fotoğraf karesine alınmış. Bugün kokladığım bu erik ağacı çiçekleri işte beni çocukluğumda çekindiğim o fotoğraf karesine alıp götürdü. 

Çocukluğumdaki erik ağacını soracak olursan, ona veda edeli çok uzun yıllar oldu. Şu anki erik ağacı ise yerinde huzurlu bir şekilde dursa da yanındaki yeşilliklerle dolu boş araziye apartman dikme çalışmalarına başladılar. Erik ağacı eskiden olduğu gibi mutlu ve huzurlu olur mu bilmiyorum ama onun da tıpkı benim gibi yitip gitmekte olan yeşilliklere üzüldüğünü hissedebiliyorum.

Bahar ayında sisli ve puslu bir gece. Gecenin karanlığında gizlenen erik ağacı çiçeklerinin aksine birileri gökyüzündeki en güzel halini almış. 



8 Mart 2024 Cuma

Damsel

 


Damsel, ABD 2024.

Halkı, açlıkla ve yoksullukla mücadele veren Eloide; kraliyetten gelen mühürlü bir zarfta yer alan evlilik teklifini halkını ve kendi ailesini sefaletten kurtarmak için kabul etmek zorunda kalır.

Üvey annesi, babası ve kız kardeşi ile birlikte kraliyet ailesinin yaşadığı görkemli şatoyu ziyarete giderler. Kısa bir süre sonra gerçekleşecek evlilik için hazırlıklar başlamıştır. Kraliyet ailesinin oğlu ile evlenecek olan Eloide, evliliği için oldukça heyecanlıdır. 

Düğün merasiminin gerçekleşeceği gün nihayet gelir. Eloide, yemin töreninin ardından prensens ünvanını alır. Prens, Prenses Eloide’ye evlilik töreninin son aşamasının gerçekleşeceği yer olarak kabul edilen dik ve dağlık bir yerde yer alan ıssız bir mağarayı ziyaret etmeleri gerektiğini söyler. Oraya vardıklarında kraliyet ailesi üyeleri ile karşılaşan Eloide, kötü bir şeylerin olacağını sezer. Genç prenses kurtulmaya fırsat bulamadan kendini mağaranın karanlık çukurunda bulur. Kraliyet ailesi prensesi kurban edip mağarada yaşayan acımasız ejderhaya armağan etmişlerdir.

Eloide düştüğü mağarada hayata tutunmaya çalışır. Bir yandan da ejderha ile mücadele etmek zorunda kalır. Genç kız mağaradan kurtulup ona ve ailesine yapılanların intikamının peşine düşer.

Aksiyon, macera, fantastik türdeki filmin başrollerini Millie Bobby Brown ve Nick Robinson paylaşıyor.

4 Mart 2024 Pazartesi

Bir mektup bir dolu mutluluk getirirse

 


Güney Kore’den mektup gelmeyeli epey olmuştu. Sahi, en son ne zaman mektuplaşmıştık? Bir virüsün hayatımıza verdiği o büyük etkiler sonucunda girmiş olduğumuz kapanma dönemlerinden önce olsa gerek.

Güneşli, ışıl ışıl bir gün. Öğleden önce bir vakit. Postacının zili çalmasıyla beni büyük bir heyecan ve mutluluk sardı. Pespembe bir zarf; zarfın üzerine yapıştırılmış birbirinden güzel pullar. Kore’nin geleneksel kıyafetini -Hanbok’u- simgeleyen bu pullar, pul defterimin arasında yerini almaya çoktan hazırlar. 

Önce pembe zarfı açmakla başlıyorum. Paketi açar açmaz içinden aromatik bir koku geliyor burnuma. Bitki çaylarını görünce bu kokunun nereden geldiğini anlıyorum. İlk önce üç sayfadan oluşan mektubu okumakla başlıyorum. Mektubu bitirdikten sonra yeniden okumaya karar veriyorum. Mektup arkadaşımdan mektup almayı öyle özlemişim ki.

İşte o zarfı saran güzel kokulu bitki çayları.



Daha sonra bir kartpostal seti ve kitap ayracı çıkıyor paketten. Ham Bo Kyung adında illüstrasyon artistinin çizimlerini içeren birbirinden harika kartpostalları teker teker inceliyorum. Mektubunda biraz da bu artistin çalışmalarından bahsediyor. İllüstrasyon artistinin çizimlerini çok beğeniyorum ve başarılı buluyorum.





Son olarak mektup arkadaşımın göndermiş olduğu bitki çaylarını inceliyorum. İki fermente ve iki yeşil çaydan oluşan bitki çayları içerisinde; armut, gül ve bal bulunduruyor. Bitki çaylarını da denemek için sabırsızlanıyorum.

Bugün, Güney Kore’den gelen bu mektubu birlikte karşıladık. Uzun zaman sonra Koreli arkadaşımdan mektup almak beni epey mutlu etti. Geçmişte mektuplaşırken yaşadığım o anlar birer film şeridi gibi zihnimde belirdi. Bir mektup beraberinde bir dolu mutluluğu getirdi.

Yeniden bir mektup yazısı altında buluşabilmek dileğiyle…

1 Mart 2024 Cuma

Soulmate | BCP Şubat

 


Blogları Canlandırma Projesi’nin şubat ayı konusu: dostluk, sevgi ve yalnızlık. Her ay düzenlenen bu etkinlikte bir önceki ayın sonunda belirlenmiş olan türe uygun dizi-film-kitap üçlüsünden birini seçip izliyor ya da okuyoruz. Sonrasında bunun üzerine bloglarımızda yorumumuzu yazıyoruz. 

Paylaşacağım film, son zamanlarda dostluk kavramını en içten hissederek izledeğim; izlerken duygularımı ve gözyaşlarımı gizleyemediğim bir filmdi. Filmin başrol oyuncularının performansı, duygu ve düşüncelerin başarılı bir şekilde yansıtılması, filmde kullanılan renkler ve görüntü kareleri fevkaladeydi. 


Soulmate, Güney Kore 2023.

Ha Eun; mutlu, samimi ve huzurlu bir aile ortamında yaşayan küçük bir kızdır. Onunla aynı yaşta ve yaşadığı küçük kasabaya taşınacak olan Mi Soo, Ha Eun kadar şanslı değildir.

Zayıf aile bağları Mi Soo’yu içe kapanık, yalnız bir kız çocuğu haline getirmiştir. Gideceği okulda Ha Eun ile tanışınca küçük kızın karanlık dünyası aydınlanmaya başlar. Zaman geçtikçe Mi Soo, kendi ailesinden çok Ha Eun ve ailesiyle birlikte vakit geçirir. Bir ailedeki mutluluğu, samimiyeti, hoşgörüyü burada yaşar. Ha Eun, Mi Soo için bir arkadaştan da daha fazlasıdır artık. Aralarındaki sıkı bağ gün geçtikçe derinleşir ve güçlenmeye devam eder.

İki genç kız, birbirine yakın olan iki kız kardeş gibidir. Her ikisi de büyür ve genç kız olurlar. Birinin duyacağı ilk aşk heyecanını her ikisi de merak ve heyecanla karşılar. İki genç kızın arasındaki sarsılmaz bağ, Ha Eun’un aşık olmasıyla sarsılmaya başlar. Aralarındaki dostluk bağının asla zayıflamayacağını düşünen Ha Eun ve Mi Soo, tanıştıkları yeni insanlarla ve farklı yönlere giden hayatlarıyla birçok zorlu mücadele ile baş etmeye mecbur kalacaklardır.


14 Şubat 2024 Çarşamba

Maleficent

 


Malefiz, ABD 2014.

1959 yılının “Uyuyan Güzel” yapımında akılda kalan karakteri Malefiz’in anlatılmamış hikayesini bu filmde görüyoruz.

İnsan krallığını çevreleyen büyülü bir orman Moors’ta yaşayan Malefiz, özel güçleri ve devasa kanatları olan bir peridir. Çocukluğu bu büyülü ormanda geçen Malefiz’in İnsan krallığında yaşayan normal insanlara karşı içten içe duymuş olduğu bir merakı vardır. 

Genç bir kız olduğunda krallıkta yaşayan Stefan adında genç bir oğlanla tanışır. Stefan’a kendi büyülü diyarını ve özel güçlerini içtenlikle gösteren Malefiz, genç oğlana karşı güzel hisler beslediğini fark eder. Şanslıdır çünkü Malefiz’in duyduğu hisler karşılıklıdır. Ormanın her iki diyarında insanlar ve periler, barış içinde yaşam sürerler. Ta ki, Stefan’ın yetişkin bir erkek olduğunda krallıkta iyi bir statü elde etmek uğruna Moors’ta yaşayan perilere karşı büyük bir savaş ilan edene kadar.

Moors, sessiz bir karanlığa bürünür. Malefiz’in sahip olduğu kanatları, bir zamanlar sevdiği adam tarafından elinden alınır. Aradan yıllar geçer. Stefan artık kraliyette istediği en yüksek statüye sahiptir. O, insanların kralı olmuştur. Kraliçe yakın zamanda kız bir bebek dünyaya getirir. İntikam alacağı günü bekleyen Malefiz, bu haberi duyar ve küçük bebek Aurora’ya 16 yaşından sonra tesirini gösterecek lanetli bir büyü yapar. Küçük kız büyüdükçe Malefiz, Aurora’ya yaptığı lanetli büyüyü Stefan’a olan öfkesinden dolayı yaptığını fark eder ve bunu geri almak ister. Ne yazık ki geçmişte yapılan birtakım hatalar gelecekte gerçekleşeceği günü bekler.

Film; macera, fantastik türdedir. Filmin ikinci serisi de bulunmaktadır.


7 Şubat 2024 Çarşamba

Bahar gelmişçesine mavi gökyüzünde parlayan güneş

 


Sevgili okur,

Fotoğraftaki pembe sümbül. Hani, geçtiğimiz aylarda Eminönü çiçekçisinden almıştım bu sümbül soğanını. Nihayet pembe yapraklarını göstermeye başladı. Öyle de güzel kokuyor ki. Her gün günlük dozumu almayı ve onu selamlamayı ihmal etmiyorum.

İki gündür havalar pek güneşli. Sanki bahar gelmiş gibi hissediyor insan. Masmavi gökyüzü ve içi ısıtan sımsıcak güneş. Bugün için günün belli bir kısmında Sultanahmet civarındaydım. 

İlk olarak Nuruosmaniye Camii’sini ziyaret ettim. Bu camiiyi ilk kez ziyaret edişimdi. İstanbul’da 1748-1755 yılları arasında inşa edilen ilk barok özellikli camii. 

Buradan ayrıldıktan sonra yoluma çıkan bir martıyı hem fotoğrafladım hem de kısa bir videoya çektim. Hava öylesine parlak öylesine canlıydı ki… Martılar, güvercinler, kargalar… Kediler, köpekler. Hayvanlar da güzel havayı fırsat bilip sokaklara dökülen insanlar gibi gökyüzünü selamlıyordu.


                 İlk defa kuyruğundaki tüyleri benekli olan bir martıyla karşılaştım. 

Ardından Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Türk İslam Eserleri Müzesi’ni ziyaret ettim. İçerideki devasa büyüklükteki halılar çok etkileyiciydi. Son zamanlarda el emeği ile yapılan yün ya da ipek dokuma halılara karşı artan bir ilgim var. 


Hem Sultanahmet civarında hem de kapalı çarşıda el emeği ile yapılan halı dükkanlarını bol bol gezip görmeniz mümkün. Ben de bugün için birkaç mağazayı gezmeyi de ihmal etmedim tabii.

Müzeden sonra daha önce bulunmadığım sokaklarda kayboldum. Güneş yavaş yavaş batmaya hazırlanıyor gibiydi. En parlak halini de o zaman gösterdi. Sokak aralarında fotoğraflar çektim. Arnavut kaldırımı taşlarda aynı anda hem yürümek hem de fotoğraf çekmek zor olsa da epey keyifliydi.

İşte! Bugünüme eşlik eden o muhteşem güneş.


Adını bilmediğim arnavut kaldırımlı yokuşlu ara sokaklar. İnmesi iyiydi de geriye dönüş yolunda çıkması biraz zorlayıcıydı. 


Pek sevimli ve bir o kadar da ciddi duran kırmızı kapılı ev.

Günümün sonlarına doğru turkuaz renge sahip gözleri olan bir kediyle karşılaştım. İlk defa bu göz rengine sahip bir kedi görüyorum. Hem şaşırdım hem mutlu oldum. 


Eve dönüş yolumda bana okuma kitabım eşlik etti. Toplu taşıma araçları ekstra kalabalıktı. Belki de kimi insanlar havanın güzelliğini benim gibi değerlendirmek istemişlerdi. 

6 Şubat 2024 Salı

The Aeronauts

 


Balon Pilotları, İngiltere 2019.

Film, Richard Holmes’un 2013 yılında çıkan Falling Upwards: How We Take to the Air isimli kitabına dayanıyor.

Film bizleri 1862 yılına götürüyor. Amelia, hava olaylarına ve gökyüzüne karşı ilgisi olan maceraperest bir kadın pilottur. Çok eskiden eşiyle sıcak hava balonuyla gökyüzünde yaptığı deneylerle tüm ülkede konuşulur ve bilime katkı sağlarlardı. Ancak eşi, bir balon gezisi sonucu hayatını trajik bir şekilde kaybedince Amelia kendi kabuğuna çekilir ve sıcak hava balonunda yaptığı pilotluğa da ara verir.

Bilim insanı James Glisher daha önce kimsenin yapmadığı bir şeyi denemeye karar verir. Sıcak hava balonuyla daha önce hiç çıkılmamış yüksekliğe çıkmayı başarmak ve balon yükselmeye devam ettikçe gerçekleşecek hava değişimlerini gözlemlemek ister. Bu çalışmasını gerçekleştirmek için de balon pilotluğunda tecrübesi olan Amelia’ya ihtiyaç duyar.

Amelia, James’in teklifini ilk başta geri çevirse de içindeki tutku ve merak onu bundan daha fazla alıkoyamaz ve kendisini, James ile birlikte sıcak hava balonuyla gökyüzüne açılmış halde bulur. Atmosferin en üst noktalarına aşama aşama ulaşmaya başladıklarında karşılaştıkları zorlu hava şartlarıyla bilim için yaptıkları bu araştırma hayatta kalma mücadelesi vermeye dönüşür.

Film; macera, biyografik türdedir.


“Gökyüzü apaçık uzanıyor. 

Hadi o yöne gidelim.”

5 Şubat 2024 Pazartesi

Cam İnciler | Emeric Pressburger

 


Cam İnciler, Emeric Pressburger.

1933 yılındaki Nazi Almanya’sından Londra’ya kaçan ve kendini Karl Braun olarak tanıtan adam, savaşta karısını ve çocuğunu kaybetmiş; tek başına yeni geldiği bu şehirde kendi karanlık geçmişinden kaçmaya çalışmaktadır.

1965 yılının bir yaz ayında Karl, Londra’ya yerleşir. Kiraladığı dairede komşularına kendini, savaş mağduru bir adam rolünü oynamakla birlikte müzikten anlayan bir piyano akortçusu olarak tanıtır. Zaman geçtikçe yeni arkadaşlarla birlikte ona güvenen komşular edinir. 

Almanya’da Doktor Otto Reitmüller olarak bilinen Karl Braun, bilimsel deneyler yapmak için onlarca insanı öldüren biridir. İnsanların beyni üzerinde aşamalı olarak ameliyatlar gerçekleştiren Dr. Otto Reitmüller, ünlü bir Nazi doktorudur. Gizlilikle yürütülen deneysel çalışması ortaya çıkınca ve mahkemelerde yargılamalar başlayınca kendi ülkesini terk etmiş olur.

Ancak bu terk edişi geçmişini hafızasından sildiği anlamına gelmez. Gittiği her mekanda ve tanıştığı her yeni insanda yakalanma korkusu peşini bırakmaz. Onun karanlık geçmişi, yeni bir isimle başka bir kimliğe bürünmüş olsa da gittiği her yerde  kendisini takip etmeyi asla bırakmayacaktır.


“Ancak bütün umutlarınızdan vazgeçtiğinizde kaybolursunuz.”

“Büyüyen çocuklara nasıl da aptalca davrandığımızı gösteriyor bu. Her zamankinden daha duygusal oldukları bir zamanda onlara X’lerin öpücük, O’ların kucaklaşma anlamına geldiğini unutmalarını söylüyoruz. Yetişkinlerin dünyasında X’in "bilinmeyen sayı" ve O’nun "sıfır" anlamına geldiğini biz söylüyoruz onlara.”


“Mantıksız meselelerde mantığın tamamen faydasız olduğu gerçeğinden daha fazla mantıklı zihni rahatsız eden bir şey yoktur.”

“Ama biliyordu ki insan bir yere ilk defa gittiğinde kar mı yağıyordu, yoksa bir kafenin terasında, kızgın güneşe karşı açılan tentenin altında mı oturmuştu ya da bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında şemsiyesiz mi kalmıştı, her zaman hatırlardı.”


“Sırlarınızı açık etmeniz için başkalarının size kendi sırlarını anlatmasından daha cazip bir şey yoktur. Hein şöyle öğüt vermişti: "Biri sana doğrudan bir şeyler sorarsa ihtiyatlı olmak kolaydır. Ama biri sana kendi hayat hikayesini anlatıyorsa ağzından çıkana dikkat etmenin tam vaktidir." “

“Bazı şeyleri yapmayı ne kadar çok seversen, onlardan vazgeçmek o kadar zor olur, fakat kimliğini gizlemek için bunu yapman çok yararlı olacaktır.”


1 Şubat 2024 Perşembe

Mesafelerle birini tanımak…

 


Günlerdir yazamıyor olmanın getirdiği bir ağırlık hissi var üzerimde. Okullar kısacık da olsa belirli bir süreliğine tatile girmişti. Ancak tatilden önce evde halledilmesi gereken birtakım tadilat işleri vardı. Tatilin ilk haftası bitmeden tadilat işleri nihayet bitmişti. Hem mental hem de fiziksel olarak dinlenmeye çok ihtiyacım vardı. Hemen sonraki gün, günlerdir heyecanla beklediğim mektup arkadaşım İstanbul’a geldi. Tabii öncesinde aramızda heyecanla süren uzun uzun mesajlaşmalarımız oldu.

Seyahat planı ile ilgili sormak istediği şeyler olursa benimle her zaman iletişime geçeceğini söylemiştim. Ona her konuda yardımcı olmaya çalıştım. Burada iyi anılar biriktirmesini ve iyi bir izlenime sahip olarak ülkesine dönmesini gerçekten çok istedim. Bu tek taraflı gerçekleşmiş olsa da ülkesine mutlu bir şekilde dönecek olmasına onun adına çok memnun oldum. Ama yaşadığım hayalkırıklığı ile geride kalan yalnızca ben oldum.

Arkadaşım otel rezervasyonunu buraya gelmeden önceki süreç boyunca bir türlü ayarlayamadı. Benden bu konuda öneriler istedi. Hem uygun fiyatlı hem turistik yerlere yakın; hem temiz hem de güvenli oteller bulmaya çalışıp bir sürü otel linki paylaştım. Kendine uygun bir otel seçip ayarlayamadı. Ben de evimizde kalmasını teklif ettim. Bu teklifimi hemen kabul etti. Misafir ağırlamak konusunda herhangi bir şikayetim yok ama buna bir tık şaşırdım. 


İlk gün arkadaşımı ineceği yerden arabayla aldım. Tanışma faslı çok eğlenceli ve heyecanlı geçmişti. Birbirimiz için haberimiz yokken hediyeler hazırlamışız. Onları vermiş olduk. Hediyelerle beraber bir poşet dolusu abur cubur -domuz katkılı, jelatinli- kısaca içeriği güvenilir olmayan şeyleri kibarca kabul etmiş olsam da dikkat etmemiş olmasına bir nevi üzüldüm. Bu konudaki hassasiyetimi yıllardır biliyordu. Sonrasında evde Türk mutfağından lezzetler de içeren güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltıya bayıldı. O mutlu oldukça biz de mutlu olduk tabii. Sonra evde beraber Türk kahvesi içtik. Ülkeler arası saat farkı, uzun uçak yolculuğunun yorgunluğu derken o gün dinlenmek istediğini söyledi. Birinci gün böylece bitti.


İkinci gün evde yaptığımız kahvaltının ardından Sultanahmet civarını gezdik. Topkapı Sarayı’na hayran kaldı. Köklü Türk tarihi ve tarih kokan sokaklar karşısında büyülendi. Gün içerisinde Türk mutfağından yemekler yiyip içmeyi de ihmal etmedik. Salep içip sonraki saatlerde kebap denedik. Her şeyi gerçekten çok lezzetli buldu. Onun memnuniyeti, tebessümü beni de mutlu ediyordu. Mısır Çarşısı’nı da gezip eve doğru yola koyulduk.


Üçüncü günümüzde Süleymaniye civarını gezdirdim. Süleymaniye Camii’sinden sonra her zaman gittiğim bozacıya götürdüm. Bozayı pek beğenmedi. Daha sonra Beyazıt tarafına geçtik. Çok güzel bir gün batımı renkleriyle bezenmiş bir gökyüzü karşıladı bizi. Ardından kapalı çarşıya götürdüm. Burayı da çok güzel buldu. Dönerci de yemek yiyip çayımızı yudumlarken ettiğimiz sohbet ile günü bitirip eve doğru yol adık.


Dördünce günde Taksim’e doğru yola koyulduk. Hafız Mustafa’da kahve içtik. İstiklal Caddesi’nde bulunan turistik yerleri gezdik. Midye denedi, onu da çok sevdi. Sonrasında tavuk döner denemek istediğini söyledi. Akşam yemeği olarak da onu yedik ve sonrasında eve doğru yola koyulduk.


Beşinci günümüzde yani bugün, Üsküdar’a Katibim Kafe’ye geçmek istedi. Daha sonra Kız Kulesi’ne doğru kısa bir yürüyüş yapıp resimler çekindik. Ardından vapurla Eminönü’ne geçtik. Burada balık ekmek denedik. Sonrasında köprüden yürüyerek Galata civarına doğru yol aldık. Buradaki turistik yerleri de gezip resim çekindikten sonra vapurla yeniden Üsküdar’a geçtik. Arkadaşım çorba denemek istedi. Genç Kebap’ta çorba ve lahmacun denedi. Her ikisini de çok beğendi. Ve buradan sonra eve doğru yeniden yola koyulduk.


Bugün buradaki gezisinin son günüydü. Öncelikle gezeceği yerler konusunda son güne kadar herhangi bir öneri sunmadığı için bir plan yapabilceğimi ona ben teklif ettim. Seyahat yapma planının çoğunu da ben üstlendim. Bu benim için gerçekten çok yorucu oldu. Yine de yorgunluğumu yansıtmamaya özen gösterdim. Gezilerimiz sırasında sıklıkla gitmek ya da denemek istediği bir şey olursa bana söylemesini hatırlattım. Gezi süremiz boyunca internetimi her zaman onun için açtım. Evde kaldığı süre boyunca kültürel farklılıklar dışında onu daha da yakından tanımış oldum. Yaptığım iyiliklerin elbette karşılığını istemiyorum ama normal bir seviyede olması gereken inceliği ne yazık ki hiç göremedim. İyilikten maraz doğar cümlesini sonuna kadar yaşadım. İyi niyetin suistimal edilmesi gibi. Gerçekten söylemek istediğim ama söyleyemediğim çok şey var. Rahatlık seviyesi beni gerçekten çok şaşırttı. Dışarıda yeme içme anlarımızda ince ince hesaplar yaptı. Benim için heyecanla beklediğim bu zamanlar ne yazık ki böyle sonuçlandı. 

16 Ocak 2024 Salı

Cube

 


Küp, Kanada 1997.

Birbirini tanımayan 6 yabancı insan. Uyandıklarında nerede olduklarını bilmediği küp şeklindeki bir alanın içerisinde uyanırlar. Üstlerinde bulunan tek tip kıyafetlerde yalnızca isimleri yazılıdır. Buraya nasıl geldiklerini hatırlamayan bu 6 kişi küp şeklindeki odadan çıkmanın bir yolunu aramaya başlarlar.

Odanın içerisinde birden fazla kapak bulunduğunu fark ederler. Kapakları açtıklarında başka küp şeklinde bulunan odaların olduğunu keşfederler. Ancak her oda girmek için güvenli değildir. Çünkü bazı odalarda tuzaklar bulunmakta ve kişiyi anında ölüme sürüklemektedir.

Ölümcül ve korku dolu bu odalardan çıkışa gitmenin bir yolunu bulmaya çalışan insanlar, açlıkla ve susuzlukla mücadele ederken diğer yandan da farklı görüşlerde olsalar dahi birlikte çaba gösterip canlarını kurtarmaları gerekmektedir. Ancak çıkar çatışmaları ve hırslar kimilerinin önceliklerini değiştirir ve küplerden kaçış mücadelesi hayatta kalma mücadelesine dönüşür.

11 Ocak 2024 Perşembe

Fotoğraf Kareleri Anlatıyor

 

Bugün sanat malzemesi bakmaya Sirkeci taraflarına gittim. Sonrasında yolumun üzerinde denk geldiğim bir fotoğraf sergisini ziyaret ettim. Hünkar Kasrı’nda kimi zaman bu tarz sergiler açılmakta ve hem sergiyi hem de Hünkar Kasrı’nın içini gezme şansı elde etmektesiniz. Böyle zamansızca rastladığım sürpriz sergileri gezmeyi çok seviyorum.


Geçenlerde çiçekçiden satın almış olduğum minyatür gül. Eve getirdikten sonra nedense kurumaya başladı ve tomurcuklanan gülleri henüz açamadan soldu. Oysa aldığım bitkiye iyi de bakmıştım. Bir tanıdığım bazı çiçekçilerin, bitkilere horman hapı verdiğini söyledi. Satın alınması için böyle şeylerin yapılıyor olmasına hem şaşırdım hem üzüldüm.


Bir akşam yakın bir arkdaşımla buluştuğum günden bir kare. Çay eşliğinde tatlımızı yiyip hoş bir sohbet etmiştik. Resimdeki tatlıyı da ilk kez denemiştik. İşletmenin kendi adını verdiği tatlılardan biri. Yaban mersinli enfes bir tatlıydı. 


Aralık ayında çekmiş olduğum kedi fotoğrafları. Resimleri bir araya getirdim ve gülümseten bu kolaj meydana geldi.


Havanın henüz bu kadar soğumadığı günlerden birinde gökyüzünde süzülen bu iki bulut kümesi dikkatimi çekmişti. İnsan yüzüne benzemiyorlar mı?

Birkaç gündür kar havası hakim. Havalar epey soğudu. Geçtiğimiz yıla kıyasla bu ay fazlasıyla soğuk geçiyor. Tıpkı geçen yılın kış akşamlarında olduğu gibi bu yılda da bozacı, sokak sokak dolaşıyor ve “bozaa, bozacııı!” sesiyle akşam sessizliğini bozuyor.

Sevgili okur,

Huzurlu ve mutlu akşamlar.


10 Ocak 2024 Çarşamba

Martin Eden | Jack London

 


Martin Eden, Jack London.

Jack London kitabı hakkında şöyle der:”Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim ki? Martin Eden bendim. Fakat Martin Eden bir bireyci idi bense bir sosyalist. İşte bu yüzden ben yaşamaya devam ediyorum ve bu yüzden Martin eden öldü.”

Kitabın konusu, yazarın kendi hayatından da izler taşıyor. 20. yüzyılın başlarında Oakland’da yaşayan Martin Eden, genç bir denizcidir. Toplumun sınıflara ayrıldığı o dönemde Martin, işçi sınıfının bir parçasıydı. Beklenmedik bir akşam yemeğinde hayatına girecek olan Ruth isimli genç kız, Martin’in hem hayatını değiştirecek hem de genç kızın ait olduğu burjuva sınıfına ulaşmanın hırsıyla dolup taşacaktır.

Ruth, burjuva sınıfına mensup bir ailede yetişmiş; eğitimli, görgülü, güzel bir genç kızdır. Ruth her ne kadar Martin’in, kendi ailesi için uygun olmadığını ve aralarındaki farklılıkların sorun çıkartacağını bilse de kalbindeki derin duygulara engel olamaz; Martin’e karşı o da içten içe duygular beslemeye başlar.

Martin, gemideki işinden ayrılır. Ruth’un ailesine ve mensup olduğu burjuva sınıfına yaranabilmek için eğitim seviyesini ilerletmeye karar verir. Okuma yazmasını iyi bir seviyeye taşımak ister. Zaman zaman Ruth ile bir araya gelerek okuduğu kitaplar, şiirler üzerine sohbet eder. Görgü kurallarını öğrenen Martin, giyim kuşamına da özen gösterir. Gün geçtikçe eski Martin Eden ile yeni Martin Eden arasındaki farklar çevredeki insanlar arasında da dikkat çekmeye başlar. 

Gemideki işinden ayrılan Martin’in az bir birikimi olan parası da bitince kendine, burjuva sınıfında layık görülecek yeni bir iş bulmanın arayışına düşer. Son günlerde iç içe olduğu kitaplar ve yazarlardan ilham alarak bir şeyler yazmaya başlar. Ve böylelikle yazarlık serüvenine bir adım atmış olur. Yazdığı yazıları yayınevlerine ve gazetelere gönderse de istediği iyi sonuçları alamaz.

Büyük bir buhran yaşayan Martin, diğer yandan Ruth’u kaybetmenin korkusuyla karşı karşıyadır. İşçi ve burjuva sınıfı arasında kalan ve dahil olmak istediği burjuvalıların gerçek yüzlerini her geçen gün görmekte olan Martin Eden’in hayatı, duygusal bir boşluğa doğru sürüklenir.


“Ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz önemli.”

“Güzelliğin ne olduğunu anlayacak hissiyata sahip değildiler; yoksa o parlayan gözlerin ve o yanakları kızarmış, ışıldayan yüzün, bu gencin ilk kez yaşadığı aşk hayalinin bir belirtisi olduğunu bilirlerdi.”


“İçimde söylemek istediğim çok şey var sanırım. O kadar fazla ki. Kafamdakileri gerçek anlamda aktarmanın yollarını bulamıyorum. Bazen sanki tüm dünya, tüm yaşam, her şey gelip kafama doluşuyor ve sözcüleri olmam için bağırıp feryat ediyor.”


“Hisleri ve sezgileri ister yazılı ister sözlü olsun, konuşmaya dönüştürmek büyük bir iştir ve sırası gelince okuyan ya da dinleyen insanın içinde bu konuşma aynı biçimde yeniden his ve sezgilere dönüşecektir.”

“Toplumdaki her insan ve her zümre -daha doğrusu hemen hemen her insan ve her zümre- kendinden daha iyi olanları taklit eder.”

“Anlayacağın varsa ben değişmedim; ama birden kıymete binmem sürekli bu konuda kendi şüphelerimi gidermeye zorluyor beni. Kemiklerimin üzerindeki etler aynı, yine eskisi gibi ellerimde ve ayaklarımda onar parmağım var. Ben aynı insanım. Yeni bir güce sahip değilim, yeni bir beceri geliştirmedim. Beynim aynı beyin. Edebiyat ya da felsefe üzerine tek bir yeni genelleme yapmışlığım bile yok. Beni kimselerin istemediği zaman kişilik olarak ne ölçüde bir değere sahipsem şimdi de aynı değerde bir insanım. Beni şaşırtan şey, insanların beni şimdi istemeleri. Beni ben olduğum için istemediklerine şüphe yok; zira ben, o eskiden istemedikleri insanla aynı kişiyim.”



4 Ocak 2024 Perşembe

Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti | Kenji Miyazawa

 


Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti, Kenji Miyazawa.

Japonya’nın en sevilen yazar ve şairlerinden biri olan Kenji Miyazawa, daha çok duygusal yüklü çocuk öyküleri kaleme almıştır. Miyazawa’nın yazmış olduğu eserleri hayattayken hiç tanınmamış; ölümünden sonra ise büyük bir ün kazanmıştır. Galaktik Trenyolu’nda Gece Vakti isimli eseri animeye de uyarlanmıştır.

Kitabın küçük karakteri Giovanni, arkadaşları tarafından dışlanan ve zorbalığa maruz kalan bir çocuktur. Yaşadığı şehirde her yıl belli bir dönemde gerçekleşen Yıldız Festivali’ne çok az kalmıştır. Beklenen Yıldız Festivali gelir. Giovanni o gece de arkadaşları tarafından yalnız bırakılır. 

Tek başına yüksek bir tepeye gökyüzünü izlemeye çıkan Giovanni, tepeye doğru yaklaşmakta olan bir tren görür. Gördüğünün gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu anlayamadan kendisini o trenin içinde yolculuk yaparken bulmaya başlar. Tam o esnada trendeki yolculuğu sırasında ona iyi davranan tek arkadaşı Campanella’yı görür. Bu gizemli yolculukta onu gördüğüne çok sevinen Giovanni kendisini biraz da olsa güvende hisseder. 

İki arkadaşın yolculukları takımyıldızları arasında sürecek olurken karşılarına yeni yeni insanlar çıkacak ve bu tanışmalar sonucunda sevgiye, mutluluğa, ölüme, dostluğa, hayata dair birçok şey öğreneceklerdir.


"Mutluluğun ne demek olduğunu kim bilir?" diyerek avuttu Fener Bekçisi genç adamı. "Doğru yolda ilerlerken karşılaşılan zorlukların ve tecrübe edilen tüm iniş çıkışların her biri, aslında bizi gerçek mutluluğa yaklaştıran birer adımdır.


2 Ocak 2024 Salı

Kalbimden Dökülenler

 


Nasıl başlasam, ne yazsam bilmiyorum. Kalbim kırık ve hüzünlüyüm. Bir süredir ücretli öğretmenlik yapmaktayım. Sistemin kendisi başlı başına bozuk, adaletsiz ve eksikken; hadsiz, ukala ve cahil veli profiline sahip olan kesimle uğraşmak da  kalan sabrınızı sınamaya yetiyor.

Çalıştığım hiçbir özel okul ya da özel eğitim kurumunda, devletin ilkokulunda karşılaştığım bu kendini bilmez veli profiliyle hiç karşılaşmadım. Sınıfı aldığım ilk günden problemler baş göstermişti. Benden önceki öğretmen, çocukları -bu örneği vermiş olduğum için özür diliyorum- sanki bir ahırdaymış gibi kendi hallerine salmış; çocuklara ne bir kural ne bir saygı ne de bir sevgi aşılamıştı. Zor bir sınıf ve zor bir veli profili ile karşı karşıyaydım.

Kendimi motive ederek başarabilirsin dedim. Çünkü mesleğim insan eğitmek. Yalnızca akademik bir eğitim vermek değil; yarınlara ahlaklı, erdemli, saygılı, vicdanlı insanlar da yetiştirmek. Benim eğitim anlayışım nerede kiminle olursam olayım hep bu yönde olmuştur.

Sınıf kurallarımı, kendi kurallarımı öğretmekle başladım. Beni üzdüklerinde ya da kırdıklarında duygularımı asla saklamadım. Onlara sevgimi, ilgimi gösterdim. Zamanla kurallarım oturmaya başladı. Tabi arada sesimin yükseldiği, sınıf kontrolünü ve düzenini sağlamak için bağırdığım anlar da oldu. Karşılıklı olarak saygı, sınıf ve okul kuralları arasındaki dengeyi yavaş olsa da sağlamaya başladık.

Bir şeyler düzene girerken düzeni bozacak kişiler buna ant içmiş olacak ki bugün hayatımın en kötü en tatsız deneyimini yaşamış oldum. Sınıfım bir veli tarafından basıldı. Evet, yanlış duymadınız. Tam anlamıyla böyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Hem ben, bir öğretmen olarak; hem de öğrencilerim. Veliyi sakinleştirmeye çalışıp sınıfa bu şekilde girip dersimi bölemeyeceğini kapının önünde konuşabileceğimizi sakince söylesem de karşımda öfkeden sinir küpüne dönmüş beden dili beni dövecekmiş gibi nefret saçan bir insan vardı. 

Ortaya attığı iddialar, iftira niteliğinde değer taşırken kadın, öfkesini hâlâ kontrol edemiyor ve bağırmaya devam ediyordu. Sınıfımı karşımdaki zümreme teslim edip müdürün odasına gidebileceğimizi söyledim. O odanın içerisinde de bana ahkam kesmeye çalışan hadsizce konuşan kadın, ortaya asılsız bir şeyler atıyor ama kendi çocuğunun problem davranışlarının olduğunu asla kabul etmiyordu. Benimle bu şekilde konuşamayacağını, üslubunu düzeltmesi gerektiğini söyledim ve ardından müdürüme bu şartlar altında konuşmaya devam edemeyeceğimi söyleyip o ortamı terk ettim. 

Elbette moralim bozuldu, duygusal bir çöküş yaşadım. Hâlâ kendimi pek iyi hissetmiyorum. Kadın, aslında bugün eşinin okula geleceğini ama eşini tuttuğunu ve kendisinin geldiğini söyledi. Bu tam olarak ne demek oluyor? Beni tehdit etmek mi? Benim sakinliğim karşısında karşımdaki kadının öfkesi, siniri, ses yüksekliği suçluluk psikolojisinin göstergesi değil de nedir? Sınıfımı basmak, bağırıp çağırmak, öğretmene had bildirmek. İşte bunlar tam olarak günümüzün veli profilleri. Bu zihniyette anne babanın aynı bu zihniyette çocukları yarın öbür gün topluma karışacak. Çok yazık çok üzücü. 

Olay sonrası müdürüm tutanak tutmamı istedi. Sınıf annemiz güzel sözler içeren ve o veli adına özür dileyen uzun bir mesaj atmış. Şimdilik ne yapacağımı bilmiyorum. Bir gün de olsa yaşadığım bu korkunç olaydan ve o ortamdan uzak kalmaya ihtiyacım var.

1 Ocak 2024 Pazartesi

Sevgili kendim

 


Sessiz bir sabah. Sürprizlerle ve bilinmezliklere dolu yeni bir yılın ilk sabahı. Kuş sesleri her zamanki gibi sabahın erken saatlerine eşlik ediyor. Kumru kuşları camın önüne uğramadan güne başlamıyor. Bitkilerim, sabahın ilk ışıklarını içtenlikle hissediyor ve güneşe selam veriyor. Yeni bir gün başlıyor.

Acı tatlı bir şekilde bitti geçtiğimiz yıl. Veda ettiğim insanlar olduğu gibi yeni yeni insanlar da tanıdım. Hayatın, her zamanki akışında olduğu gibi. Zamanımın kıymetli olduğunu daha çok fark ettiğim ve beni negatifliğe sürükleyen insanlarla görüşmeyi kestiğim bir seneydi. 

Kendime bir sürü hedef koymayı bırakalı epey oldu. En çok an’da yaşamayı sevdiğimi fark ettim. Bana en çok bunun iyi hissettirdiğini. 

Çok kitap okumayı istememe rağmen bunu pek de başaramadım. Bununla birlikte geçen yıl çok sevdiğim kütüphaneye gitme alışkanlığım da biraz sönük kaldı. Bu konuda içim buruk hissediyorum. Kitapları çok sevsem de niye onlardan kendimi uzak tutmuştum? Üstelik insanın en iyi dostu olacakken…

Sulu boyamdan, çizim kalemlerimden de uzaklaştım. En son ne zaman bir şeyler çizip boyadım hatırlamıyorum. Oysa çok keyif verirdi resim yapmak; ortaya çıkan sonuç beni çok mutlu ederdi. 

Tiyatroya, müzelere, resim sergilerine fazlasıyla gittiğim ve sonuçtan tatmin olduğum bir yıldı. Müze kartımı yenilemek iyi bir fikirdi.


Canım bisikletimi sürmeyi de bıraktım. En son iki yıl önce sahil kenarındaki bisiklet yolunda gün batımında sürmüştüm. Bunun için uygun ortam ve koşulların şehrimde sağlanmadığı aklıma gelse de bahanelere sığındığımı fark ediyorum ve bu düşünceleri zihnimden uzaklaştırıyorum.

Bıraktığım mektup arkadaşlığına tekrar başladım. Duygu ve düşüncelerimi mektup kağıdına aktarmayalı epey olmuştu. İçimdeki özlemi dindirmenin tek yolu da mektuplaşmaya yeniden başlamaktı. 

Fırsat buldukça sevdiğim ve bana iyi hissettiren insanlarla bir araya geldim. Zaman zaman kendimle de vakit geçirdim. Bu yıl sevdiğim ve sevildiğim insanların yanımda olması güzel şeylerden biriydi. Sevdiğim insanlar için hediyeler hazırladım, mektuplar yazdım. Bunu büyük bir mutlulukla ve keyifle yaptım. Aynı hislerle bana verilmek isteneni de teşekkür ve sevgiyle kabul ettim.

Spor hayatımın bir parçası haline geldi. Geçtiğimiz yıl kendi adıma verdiğim en iyi kararlardan biri buydu.

Bitkilerimle pek ilgilenemedim. Bu yüzden birkaç tanesine veda etmek zorunda kaldım. Birkaç gün bunun sebebi olarak kendimi suçladım. 

Yaptıklarımla, yapamadıklarımla; iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti ve gitti. 

Sevgili kendim,

Teşekkür ederim.

 

BİRPEMBESEVER