6 Şubat 2025 Perşembe

Lapa lapa kar yağıyorken

 



Aylardan şubat. Günlerden perşembe. Şubatın ilk haftası neredeyse bitmek üzereyken dün yılın ilk karı yağdı şehrime. Çocuklar kadar şendim. Yağan kar taneleri toprağın üstünü örtmese de birkaç kar tanesine dokunmak “Evet, nihayet beklediğim kış mevsimi geldi.” hissini yaşattı bana.

Bugün öğleden sonra iş çıkışında evime doğru yürürken bir yandan da lapa lapa yağan kar eşlik etti. Yanıma şemsiye almamıştım. Olsun dedim kendi kendime, böylesi daha iyidir belki de. Şemsiyesiz gökyüzünü seyretmek, havadan birer birer düşen karları izlemek başka nasıl keyifli olurdu ki hem?

Eve varınca birkaç işimi hallettikten sonra buzdolabında bekleyen salepten biraz ısıtıp şu sıralar en sevdiğim olan seramik bardağıma döküp üzerine biraz da tarçın serpiştirdim. Bu mevsimde en sevdiğim belki de diğer mevsimlerde özlediğim içeceklerden biri. Bardağımı aldım ve yağan karı pencereden seyretmeye başladım.

Şu an hava kararmış olsa da gökyüzünde ilginç bir aydınlık var. Belki kar yağdığındandır, bilmiyorum. Yıldızlar da bir o kadar belirgin ve parlak. Beyaz bulutlar sanki biri onları kovalıyormuşçasına hızlı hızlı ilerliyorlar gökyüzünde .


Şu an lapa lapa kar yağmıyor dışarıda. Hafiften gök gürlemeye başladı. Kış mevsimi her geldiğinde çocukluğuma özlem duyuyorum istemsizce. Mevsimlerin birbirine karışmadığı o zamanları özlüyorum. Doğayı henüz çok bozmadığımız o güzel zamanları. 

Sevgili okur,

orada lapa lapa kar yağıyor mu?




1 Ocak 2025 Çarşamba

Aralık ayına dair son sözler

 


Merhaba sevgili okur.

Şu an iç ısıtan birbirinden farklı çay lezzetlerinin yapıldığı bir kafeden yazıyorum sana. Masamda çay sunumundan hemen önce satıcının koklatmış olduğu çaylar arasından kokusu en dikkatimi çeken “İstanbul” isimli çayımı yudumlarken bir yandan da cam kenarında oturmuş olmanın keyfi ile sokaktan geçen insanları seyre dalıyorum.

Geçen yılın son ayında sanata fazlasıyla doyduğum iki tiyatroya gitme fırsatım oldu. Bunlardan ilki Yaftalı Tabut olurken, bir diğeri ise Fosforlu Cevriye idi. 


Fosforlu Cevriye, müzikalli bir oyundu. Oyunculukların performansı iyiyken sürenin biraz fazla olması oyunu izleyenler için biraz yorucu oldu. 



Yaftalı Tabut, hüznü, neşeyi, mutluluğu, endişeyi hissedeceğiniz türden bir oyundu. Açıkçası ikisi arasından en çok beğendiğim oyun bu olmuştu. Bu oyun müzikal olmasa da oyuncuların kendi seslerinden dinleyeceğiniz ve aklınızda kalacak Fransız melodiler ve şarkılar oyuna eşlik ediyor.



Başka bir akşama ait fotoğraf karesi. Yakın bir arkadaşımla yine bir tiyatro oyunu için buluşmuştuk. Oyunun iptal olduğunu her ikimiz de bilmiyorken çiseleyen yağmur eşliğinde bir kafede oturmuş, arkadaşıma gecikmeli bir doğum günü kutlaması yapıyordum. 



Çaycı İzzet Efendi, Çengelköy.

Şimdiye ait bir fotoğraf karesi ile yazımın son cümlelerini yazarken hava gittikçe kararıyor. Aynı zamanda çayımın son damlalarını yudumluyorum. İçerisi sessiz, sakin ve ışıl ışıl. Bir yandan arkadan hoş bir tınıda söylenen Fransızca müzikler çalıyor. Ben de yavaş yavaş toparlanmaya geçiyorum.

Huzurlu ve mutlu akşamlar sevgili okur.

15 Aralık 2024 Pazar

Konuşmamız gereken şeyler

 


Sevgili okur,

İnsanlar neden kendi içinde yaşadığı olumsuz duyguları başka insanlara o duyguları bulaştırmaya ya da yıkmaya çalışır?

Bu soruyla başlamak istedim çünkü geçen haftanın perşembe gününde iş yerimde haksız sebepten ötürü tatsız bir olay yaşadım. Karşı tarafın haklı olmadığı bir sebepten dolayı çirkinleşen tarafı ve yersiz öfkesi yükselen sesine yansırken beni, kendi çirkinliğine sürükleyememesinden artan öfkesi yalnızca kendisine kaldı. Ben mesleki kimliğimi unutmadan söylemek istediklerimi söylemiş olmanın rahatı ve huzuru içerisindeyken kendisi, öğretmen kimliğini ve benden fazlaca olan mesleki tecrübesini öfkesine yenik düşmesi ile unutmuş oldu. 

Olayın nedenini tam olarak bilmiyorum. Karşı tarafın gerçek niyetini bilmediğimden ötürü. Yaptığım şey ise boş dersimde kütüphanede kitap okumak. Okul kütüphanesini kullanım amacı dışında kullanan öğretmenler oluyor zaman zaman. Mesela öğrenciye bireysel ders anlatmak gibi. Kütüphaneyi ben amacına uygun kullanırken ders bitiş zili çaldığında bireysel dersini anlatan bir öğretmen tarafından yüksek sesle ve öfkeli bir şekilde uyarılmaya başlıyorum. Kütüphanede kitap okumamamı gidip öğretmenler odasında okuyacağımı söylüyor kendisi. Sanki kütüphane yalnızca ona tahsis edilmiş gibi kimin orada olup olmayacağına o karar veriyor. İçeride sessiz bir şekilde kitap okuyan ben, yalnızca yüzü öğretmenine bakan öğrencinin dikkatini dağıtıyormuşum. İşte ona göre sebep bu. Okul kütüphanesi oldukça büyük ve çok sayıda da masa ve sandalye bulunuyor.

Sonrasında bu olay sakız gibi uzamaya başladı. Ona verdiğim sakin ve yerinde yanıtlar onu çıldırtmış olacak ki öfkesini alamayıp yine onu, beni müdür yardımcısına şikayet etmeye kadar götürdü. Meğerse ben kütüphane içinde sesli şekilde kitap okuyormuşum, telefonla konuşuyormuşum daha neler neler duydum. Uzun lafın kısası iftiraya uğradım. Ne kütüphaneymiş dedim kendi kendime. Müdür yardımcısına koşmasından hızına alamayan öğretmen hanım sınıfıma gelip yine benimle bağırır bir şekilde konuşmaya başlarken kendi öfke ve nefret duygusuna beni çekmeye çalışsa da yine başarılı olamadan benden yerinde ve ölçülü cevaplarını fazlasıyla aldı.

Kütüphane içerisinde duran başka bir velinin bu olaya şahit olması ve benim lehime şahitlik yapması; olayın detaylarının benden de dinlenilmesiyle geçtiğimiz cuma günü okul müdürünün gruba attığı mesaj ile öfkeli öğretmene gereken cevaplar verildi. Bu arada öfkeli öğretmen o velinin de kütüphanede durmasını istemiyormuş. Kendisi bu tutumundan pişmanlık duyar ya da duymaz pek umursamıyorum ama gerçek en nihayetinde gün yüzüne çıktı. Merak ettiğim şey bu öfkeli öğretmenin neden ders zili çaldığında kütüphanede ders verdiği öğrencisinin ders saatine beş dakika kadar geç gelmesi, çayını alıp dersini öyle işlemesi, öğrencinin yapamadığı soruları anlatmak yerine telefonundan soruyu Qr kodu ile okutup o şekilde dinletmesi? 


Böyle kötü insanlar lütfen kendi kötülükleriyle birlikte kendi kabuklarına çekilip yaşamayı sürdürebilirler mi? Dünyada iyiliklerin çoğalıp yayılması için buna fazlasıyla ihtiyaç var.


3 Aralık 2024 Salı

sevgi varsa engel yoktur…

 

“…sevgi varsa engel yoktur.”

Merhaba sevgili okur.

En sevdiğim mevsimin ilk ayındayız. Havalar günden güne soğuyor. Kar yağışını merakla beklesem de bir yandan da evsizleri ve sokakta kalmak zorunda olan hayvanları düşünüyorum ve içimde bir üzüntü hissi oluşuyor. Farkında olduğumuz ya da olmadığımız insanlara ya da hayvanlara daha çok yardım etmeye çabaladığımız bir kış mevsimi olsun.

Bugün günlerden 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Hem sınıfımızda hem de veliler arasında farkındalık oluşturmak adına bugünü sınıfça kutlamak istedik. Çocukların da heyecanla beklediği bir etkinlik oldu. 

Engelin birden fazla türü var.  Ben hepsine değinmek yerine, sevginin tüm engeller üzerindeki birleştirici gücü hakkında biraz sohbet etmek istiyorum. 

Mesleğimin ilk yıllarını özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde öğretmenlik yaparak  tecrübe etme şansım oldu. Tanıştığım, yolumun kesiştiği hatta hâlâ iletişimi sürdürdüğüm özel çocukların hepsini birer şans olarak gürüyorum kendime.

Öğrencilerime hep sevgiyle yaklaşırım. Çünkü sevgisiz bir şekilde eğitim öğretim sürecinde bir yol kat edilemeyeceğini biliyorum. Kendi öğrencilik yıllarımda bazı öğretmenlerimin kötü tutumlarına acı bir şekilde şahit oldum. “Sevgiye ulaşmak ve sevgiyi paylaşıp birlikte çoğaltmak bu kadar kolayken bunu zorlaştırmak, neden?” diye sormak isterdim o bazı öğretmenlerime. 

Üniversitede aldığımız ilk özel eğitim dersiyle çevreye olan farkındalığım artmaya başladı. Mesleğe attığım ilk adımlarla birlikte bu farkındalık bilinçli bir şekilde daha da çoğaldı. Engeli olan insanlar görünmez değil; onlar da içinde yaşadığımız toplumun birer parçası. Caddelerde, sokaklarda yürüdüğümde kaldırımların ya da kaldırım taşlarının engeli olan bireylerin düşünülmeden yapılmış olmasına içten içe çok kızıyorum. Böyle olunca onlar için asıl ENGELİ bizler oluşturuyor olmuyor muyuz? 

Engelleri kaldırmamız, sevgiyle başlar. Sevgi, birçok ince düşüncenin kapısını sihirli bir anahtar gibi açar. Açılan kapıların ardındaki tüm insanlar birbirini kucaklar. 

O hâlde sevgili okur,

üç noktadan sonrasını sen tamamla.

sevgi varsa engel yoktur

 

BİRPEMBESEVER