''Geleceğe ya da geçmişe, düşüncenin özgür olduğu, insanların birbirinden farklı oldukları ve yapayalnız yaşamadıkları bir zamana; gerçeğin var olduğu ve yapılanın yok edilemeyeceği bir zamana.''
''NASIL’ını anlıyorum: NEDEN’ini anlamıyorum.''
''Artık ölmüş olduğunu düşündü. İşte şimdi, düşüncelerini dile getirebilmeyi başardığında, can alıcı adımı attığını geçirdi aklından. Her davranışın sonuçlarını, o davranışın kendisi doğurur. Yeniden yazmaya koyuldu.''
''Her şey bir sis bulutu içinde yitip gidiyordu. Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu.''
''İnsan, tarihi, kitaplardan öğrenemediği gibi mimariden de öğrenemiyordu.''
''Birini seviyorsan gerçekten severdin, verecek başka hiçbir şeyin yoksa bile sevgin yeterdi.''
1984, George Orwell.
Yazarın 1948’de kaleme almış olduğu eserinde Winston adındaki ana karakterin distopik bir dünyada başından geçen olayları okuyoruz.
Büyük Birader olarak bilinen bir kişinin kurmuş olduğu partiyle ülkenin yönetilmiş olduğu, insanların belli bir hiyerarşi ile sınıflandırıldığı, halkın tüm insani duygulardan arınmasının emredildiği, insanların birbirleriyle konuşmasının yasaklandığı ve birçok yasağın getirildiği bir ülkede yaşam süren Winston, Gerçek Bakanlığı’nda çalışan ve tıpkı diğer insanlar gibi sıradan bir hayat süren biridir.
Büyük Birader’in insanların kaldıkları evlere, iş yerlerine, toplum içerisinde kullanılan ortak yaşam alanlarını kurdurmuş olduğu tele ekranlar ve ses kayıt cihazlarıyla tüm insanlar her saniye kayıt altına alınmakta ve dinlenmektedir. Bu yüzden Büyük Birader’in kurduğu partiye her insanın sadık kalması ve bağlılık göstermesi gerekmektedir.
Aklındaki düşünceleri dile getiremeyen Winston, hayal kurmayı bile unutmuştur. Bir gün bir antika dükkanında dolanırken eline güzel bir defter geçer. Bu defteri satın alan Winston bu deftere aklındaki düşünceleri, hayalleri, umutları ve partiye olan nefretini yazmayı planlar. Zihnindeki düşünceleri serbest bırakan Winston’ın zamanla Büyük Birader’e olan öfkesi dolup taşacaktır. Onun bu öfkesi toplum içerisinde partiye ve Büyük Birader’e karşı örgütlenen bir topluluğa katılmaya kadar itecektir.
Orwell, kitabın yazımını 1948 yılında kaleme alır. Kitabın geçtiği yıl olarak 1980 yılını seçer fakat Orwell’ın hastalığı üzerine kitabın geçtiği yılda karar kılınamaz. 1948 yılında eserini kaleme almaya başladığı için Orwell, 1948’in son iki rakamının yerlerini değiştirerek eserine şu anki adını vermiş olur.
Bu kitabı okuduğumda oldukça etkilenmiştim. Aslında ütopya bir romanın bu kadar gerçekçi olması korkutucu da...
YanıtlaSilcamdandusler,
SilÜtopik olup da bu kadar gerçekçi olması beni de biraz korkutmuştu. :)
filmi de güzeeel, 80'lerde çekilmiş :)
YanıtlaSildeeptone,
SilFilmine de göz atarım inşallah. :)
Çok okumak istediğim bir kitap :) Tanıtım için teşekkürler :)
YanıtlaSilGamzeli Kız,
SilRica ederim. Dilerim okuduğunda sen de beğenirsin. :)